Cuma, Aralık 10, 2021

Kesin Kararım: Rus Edebiyatı Sevmiyorum!

Yok arkadaş! Yok sevemiyorum. 

Az sonra yazacaklarım için yüksek edebiyat çevrelerince linç edilmem kesin diyebiliriz ama içimden geçeni söylemeden duramayacağım.

Yıllar sonra tekrar Suç ve Ceza okuyorum ve çooooooooooook sıkıldım. Resmen içim daraldı. Raskalnikov'a "Bi' git artık ya! Git ötede öl de kurtulalım!" demek istiyorum. 687 sayfalık kitabın 130. sayfasındayım ve içim şişti. Ben okurken zerre keyif almayıp üstüne de sıkılıyorsam kitap tüm dünyada baş yapıt sayılsın, ne fayda? Kitabın edebi değerini tartışacak değilim tabi ki. Ben sadece bana verdiği hissiyatı anlatmaya çalışıyorum. Oblomov'u okurken de çok benzer şeyler hissetmiş ve çok sıkılmıştım.

Rus edebiyatının genel konusu sefalete düşen ve bu sefaletin içinde boğulan, küçüldükçe küçülen insanlar. Sefaletin dibini gören ama düştükleri zor durumun içinden çıkmak için bir şey yapmak yerine sadece mızmızlanarak daha da dibe vuranlar. Ya kalk bir silkelen, bir kendine gel be arkadaşım! O nasıl bir iradesizlik, nasıl bir basiretsizlik? Sefalete düşmek ayıp değil ama sefaleti bahane edip dibe vurmak,  arsızlaşmak bambaşka bir boyut bence. Kitabı okurken hissettiğim iç sıkıntısı anlatılamaz. Ya tamam vurmuşsun dibe de her şeyi o kadar detaylı detaylı düşünmek, irdelemek, farkında olmak ve hâlâ aptal aptal aynı şeyleri yapmaya devam etmek ve battıkça batmak... Yok! Ben böylesine bir çöküşü okumak istemiyorum. Oblomov'u okurken bunu az çok anlamış ama yine de Suç ve Ceza'yı bir kez daha okuyayım demiştim ama artık eminim: Ben Rus edebiyatı sevmiyorum. Suç ve Ceza'yı başladığım için bitireceğim sanırım ama bir daha elime Rus edebiyatından bir kitap alacağımı sanmıyorum.




Hepimizin bildiği o meşhur İtalyan tatlısı, Tiramisu'nun Türkçe anlamı "Al, götür beni" demekmiş ki yerken cidden insanı alıp götüren lezzetlerden biridir iyi yapılmış gerçek bir Tiramisu. İşte kitaplar da öyle olmalı bence. Alıp götürmeli beni, uçurmalı, mutlu etmeli, hayallere sürüklemeli, başka dünyalara açılan bir kapı olmalı ve mümkünse benimkinden kötü ve buram buram umutsuzluk kokan bir dünyaya değil de sefalet içinde bile umut ve sıcaklık barındıran bir dünyaya açılmalı o kapı. Tüm hikayeler mutlu sonla bitsin, her adımda Polyannacılık oynayalım demek istemiyorum ama içimiz de kararmasın lütfen her satırda, her sayfada. En azından şu sıralar tam da böyle düşünüyorum. Ama ileride ne olur bilemem, Hayat bu!


25 yorum:

  1. Ne yalan söyleyim klasiklere ben de mesafeliyim. Hele konu aşk meşk olunca çok bayıyor beni.
    Rus Edebiyatından çok okumadım ama yok sevdiğim türler kadar sarmıyor beni de. :) Genlerimden gelen Ruslara gıcık olma yanımı bir tarafa bırakarak söylüyorum hem de. 😀

    YanıtlaSil
  2. Çok sayfalı olanlar yerine makul sayfalı olanlara bi bakmak lazım sanki önce:) Okudunuz mu bilmiyorum ama Gorki, Gogol, Tolstoy kitapları genel değerlendirme yapmanıza engel olur belki:)

    Tiramisunun bu manaya geldiğini ilk kez duyuyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vakti Dem ben en son Tolstoy insan ne ile yaşar okudum. Ince birkaç hikâyelik çok güzel bir kitaptı.Ama Suç ve Ceza gerçekten sıkıcı:) geçen kızkardeşim yine bir klasikten bahsetti ,ismini hatırlamıyorum ama çok sıkılarak okudum dedi.Edebi yönü bence de tartışılmaz zaten,Ruslar genel olarak sıkıcı insanlar 😅

      Sil
    2. Gogol'un kısa hikayelerini nispeten severim çünkü hem güldürür hem de düşündürür insanı. Mesela "Palto" ve "Burun" hikayelerini hatırlayınca gülüyorum. Aslında o hikayeler de sınıf eleştirisi ve sıradan insanların maruz kaldığı sıkıntıları anlatıyor ama en azından kısa ve daha esprili. Ya da benim aklımda öyle kalmış :D

      Sil
    3. sıkıcı olabileceği gerçeğini atlamıyorum. Lise döneminde okumuştum ve öyle pek de hevesli bir okuma olmamıştı gibi hatırlıyorum :) sadece tümden rus edebiyatına karşı bir bakış açısı için yanıltıcı bir kitap olabilir diye düşündüm :) bahsettiğiniz kitapları ben de pek severek okudum.

      Sil
  3. Rus edebiyatı üstüne yorum yapacak temelim yok ama benim sevdiğim bir kitap vardı,maxim Gorki'nin olabilir su gibi akmıştı bence çevirinin etkisi de var.Ben başladım artık bitireyim demiyorum,en son Virginia ablanın kendine ait odasını bir on yıl sonra bir daha okurum diye bıraktım.Hayatçok kısa gripten ölebiliyormuşuz daha ne olsun.Ahmet Ümit polisiyeside beni bayıyor olabilir şeyler♥️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çeviri de etkili oluyor mutlak ama bu kez tamamen benden kaynaklı kitabı sevmeyişim. Ben durumlara ve betimlemelere değil, olaylara ve sonuçlara odaklıyım. Oysa Rus edebiyatı durum anlatıyor, derin tahliller, insan manzaraları, ağdalı bir dil... Sağ kulağı tutmak için soldan dolaşan el gibi... "Eee yani?" diyorum okurken, "Saadete gel artık! Ne olacak bu işin sonu? Halini anladım adamın da sonucu anlat sen bana artık." İşte bu sabırsızlık ve sonuç odaklılık ile bu kitabı okumak biraz zor :D

      Sil
    2. Hah işte, şimdi anladım neden sevmediğini "betimleme" her şeydir Dostoyevski'de :)

      Sil
  4. Merhabalar.
    Rus edebiyatı üzerine hiçbir bilgim olmadığı için bu konuda paylaşabileceğim hiçbir şeyim yoktur. Ancak, yıllar öncesi okuduğunuz ve beğendiğiniz "Suç ve Ceza"yı şimdi neden okumaktan geri vazgeçtiğinizi anlamak için bu paylaşımınızı okumak istedim.

    Yazınızda anlattığınız gibi sefalete herkes düşebilir. Ancak düşülen bu sefaletten geri çıkmak için çaba gösterilir, yoksa sürekli ağlayarak daha da dibe vurmak için değil. Bu durum, bir Rus gerçeği olabilir mi?
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba,

      Öncelikle yorumunuz için teşekkürler. Lisedeyken okumuştum bu kitabı ilk kez. Halk kütüphanesinde bulduğum kitap hazine gibi gelmişti bana çünkü edebiyat öğretmenimiz, "Dünya klasikleri çok önemlidir, mutlaka okumalısınız." demişti. O hevesle ve merakla okudum kitabı. Bir de o zamanlar canavar gibi bir okuyucuydum, elime aldığım kitabı yemeden içmeden okur, bitirmeden elimden bırakmazdım. Olayların akışına kapılıp sonuna varmışımdır kitabın o heyecanla. Ama şimdi günde 30-40 sayfa okursam iyi diyorum. Böyle olunca olaylar ilerlemiyor maalesef. Bir de işte sizin de dediğiniz gibi kurtulmak için çabalamak lazım ama Rus karakterler bunun yerine kalan son paralarını da meyhanelerde harcayıp hepten dibe vuruyor ki sinir ediyor insanı. Ama yine de bitirince tekrar yazacağım son düşüncemi.

      Sil
    2. Merhabalar.
      Cevab-i yorumunuz için teşekkür ederim. Başlangıçta her şeyin üstünden geliyor ve her sorunu kendimize hiç dert etmiyorduk. Ama gerçekten sonraları öyle ilkinki gibi olmuyor. Daha önceleri kale almadığımız en ufak bir sorunu, şimdilerde kale alıyoruz. Bu değişiklik bana göre böyledir.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
  5. Mrs. Kedi, bence emekli olduğunuzda bir kez daha deneyin derim. Suç ve Ceza'yı okumamış olabilirim. Kütüphanemiz Tire'de, kapattığımız bir odada, eşim Suç ve Ceza romanının orada olduğunu söylüyor. Yaza doğru odayı boşalttığımızda o romanı okumak istiyorum. Ben genel olarak Rus edebiyatını sevdim. Belki de işin gücün arasında sıkıcı gelebilir. Şimdi emekliliğin keyfini sürüyorum. Belki de bu yüzden daha önce okusaydım sıkılırım dediğim kitaplar bana beklemediğim ölçüde haz veriyor. Son okuduklarım arasında "Budala" öyle bir kitaptı mesela. Tamı tamına 779 sayfa. İlk yüz elli sayfasında zorlandığımı söylemiştim. Ama daha sonra elimden bırakamadım. Siz de henüz başında sayılırsınız, belki devamı daha kolay gider, gitmezse de sorun değil, zamanı gelmemiş dersiniz. Şimdi benim okuduğum kitap da bana işkence oldu. Cezmi Ersöz'ün. Daha önce bir kitabını daha okumuş beğenmemiştim. Bu ona verdiğim ikinci şans, sanırım kaybetti. Bitirdikten sonra daha geniş yazacağım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabı bitirmeden bu kadar kesin konuşmazdım normalde ama son yıllarda okuduğum tüm Rus edebiyatı eserlerinde aynı şeyi hissettim: öfke. İnsanların yokuş aşağı gidişe durdemek yerine son hızla koşmaları beni gıcık ediyor. İnsan zora düştü mü kurtulmak için uğraşmalı daha da dibe batmak için değil. Eğer o yolu seçiyorsa da mızmızlanma hakkı yok bence. Ama insanların psikolojileri bozulduğu için doğru olanı göremiyorlar türünde bir açıklama ile tatmin olamıyorum maalesef. Ben ne zorluklarla savaşarak büyüdüm. Bugün sahip olduğum her şeyi kaybetsem, hiç utanmam kapı kapı dolaşıp temizlik yaparım, çamaşır yıkarım, ütü yaparım, çocuk bakarım. Bence herkes de öyle yapmalı. Gerekirse taş taşımalı ama hem cebindeki son parayı içkiye yatırıp hem de bu sefalete düşmüş adama acıyın dememeli. Yine de okuyacağım sonuna dek kitabı tabi ki. Bitince bir kez daha yazarım son durumu Mr. Kaplan :)

      Sil
  6. Kitap okuma alışkanlığı kazandığımdan beri okumaya devam ediyorum. Artık dünya klasiklerine bir atılayım dedim. O zamanlarda Sefilleri okudum ve hemen ardından bu kitabı duydum. Alıntılarını sıkça duyduğum ve beni kendisine çeken bir kitap. şimdi kitaplığımda ve en kısa sürede okuyacağım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman sana iyi okumalar :) Klasikler güzeldir ama hepsi herkese hitap etmeyebiliyor. Umarım aradan gerçekten seveceklerini bulup okursun :)

      Sil
  7. tolstoy, çehov nasıl okunmaz yaaaa :)

    YanıtlaSil
  8. Keşke kimse kimseyi bu tür zevklerinden ötürü yargılamasa, linçlemese ne şahane olurdu dünya da benim görüşüm. Pozitif değişim konusunda çok daha hızlı ve güzel yol alabilirdik belki. :)) Hayatta hiçbir şeyi ölümüne sevmem, sevemem. Öyle ya bugün delice seviyorumdur ama ne belli yarın da seveceğim? :) Benim pusulam "zaman" bu konuda. Çocukken ya da gençken delice sevdiğim filmleri, kitapları yıllar sonra izleyip/okuyup bunu mu sevmişim dediğim öyle çoktur ki. O zamanın şartlarında güzeldiler benim için, şimdi zaman da bambaşka, ben de.
    Tiyatro misal. "Gençler tiyatro sanatçısı olmak istemiyor" diye serzenişte bulunmuş ya Erdal Beşikçioğlu, alem Tiktokçu olmuş, Meta'da dünya evine girmiş, ne tiyatrosu? Dünyalar güzeliydin bir zamanlar ama kabul et işte walkman'sin artık. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaman insanı değiştiriyor kesinlikle. Gençler tiyatroyu ne kadar biliyor ki tiyatro sanatçısı olmak istesin? Şimdi her şey dijital, her şey İnternette; Corona da ekmeğine yağ sürdü teknoloji bağımlılığının. Çoluk çocuk hepimiz ekran bağımlısı olduk iyice. Tiyatrocu olmayı geçtim, ekranla ilişkisi olmayan herhangi bir mesleği bile düşünmüyor çocuklar artık. En büyük hayal ünlü bir Youtuber olmak bu çağda.

      Sil
  9. Dostoyevski doğunun, Hemingway batının en büyük yazarlarıdır bana göre. Ama içerik olarak değil, teknik olarak düşünüyorum. Bu ikisinden daha güzel, daha estetik, daha teknik kalem oynatan hiç bir yazar gelmedi şu ana dek dünya yüzüne..
    Fakat işte yukarıda da anladım neden sevmediğini. Dostoyevski ile Tolstoy, Rus edebiyatının iki devi, birinin betimlemeleri, diğerinin karakterlerinin altyapısı.. Derinliği. Bak meselâ şu hissi aldın değil mi, sokaklar sürekli karanlık, sisli ve bomboş sanki dünya üzerinde bu kitapta geçenler dışında kimse kalmamışçasına bir yalnızlık....
    Karakterler ise sanki bir dünyayı içine almış kadar derin, dipsiz kuyular hepsi. Şimdi işte bu nedenle bu yazarlar ve kitaplar inanılmaz geliyor bana.
    Fakat edebiyat da müzik gibi çağlar içinde değişiyor mutlaka şu an Rus edebiyatının uzun ağdalı betimlemeleri çoğu insanı açmaz ama hangi yazara bakarsan bak, Dostoyevski'de bir karşılığını bulursun işlenen hikayenin de, karakterin de.. Onda yoksa, dediğim gibi batıdaki dengi, Hemingway'de bulursun :)) Yani bir nevi mitoloji okuyan birinin tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarını okurken "e bu... zaten anlatılmıştı" demesi gibi..
    Ay bilmiyorum ben Dostoyevski ile Hemingway'e biraz aşığım galiba... :) O nedenle beni ikna edemedin kuzum, ı-ıh seviyorum uleeeeeyn.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Paulcüğüm alınmasın onun yeri tabii ayrı, o en iyi çağdaş yazarım.. hihi.

      Sil
  10. Bende Gurur ve Önyargı okurken çok sıkıldım. Hele ki sürekli Mr. ve Mrs bilmem ne diye bahsetmelerinden kimin ne söylediğini anlayamadım. Bu adamların adı yok mu arkadaş? Neden böyle yazıyorsunuz? Edebi değeri muhakkak tartışılmaz ama klasikleri okurken açıkçası bende boğulduğumu hissediyorum. Ama Gurur ve Önyargı!yı yeniden okumak istiyorum. Önyargısız olarak. :)

    YanıtlaSil
  11. Yazının sonundan başlamak istiyorum yorumuma. :) Öff tiramisu kalp ben, en bir sevdiğimdir sufleden sonra. :) "Al götür beni" çok iyiymiş, ilk kez duydum. Dostoyevski sevmeyen okumaktan haz etmeyen birini daha bulduğum için dans eden kırmızı etekli kız emojisiyim şu anda. Genel olarak Rus edebiyatı için birşey diyemeceğim ama Tolstoy severim. No Dostoyevski, yes Tolstoy! :D

    YanıtlaSil

Pardon, tam olarak neye yetişemiyorsun?

Kendime soruyorum soruyu.  Bu saçma sapan yetişme tutkusu ya da takıntısı nereden geliyor anlayamıyorum. Neye yetişeceğiz acaba? Kaçan ne? N...