Pazartesi, Şubat 28, 2022

Ağaç Ev Sohbetleri #132



Bu haftanın ağaç Ev Sohbet konusu benden geliyor:

Sevdiğiniz bir ya da birkaç atasözünü ve neden o sözü sevdiğinizi paylaşır mısınız? Aklınıza gelirse bir de ilgili anı patlatırsanız tadından yenmez :D

Ben çok severim atasözlerini :) Kesinlikle yaşanmış olaylar üstüne ders alınarak söylenmiş sözler ve hiç sekmeden her defasında tutuyor. 

O kadar çok sevdiğim atasözü var ki yaz yaz bitmez ama en çok kullandıklarımı bırakayım buraya:

  • "Ağaç yaşken eğilir." 
  • "Her şerde bir hayır vardır."
  • "Can çıkar, huy çıkmaz." 
  • "Davulun sesi uzaktan hoş gelir."
  • "Keçinin istemediği ot burnunun dibinde biter." 
  • "Kelin ilacı olsa... "
  • "Öfkeyle kalkan zararla oturur." 
  • "Sakınılan göze çöp batar." 
  • "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır." 
  • "Terzi kendi söküğünü dikemez."
  • "Zararın neresinden dönersen kârdır."

Yukarıdaki atasözlerinin bolluğundan anlaşıldığı üzere benim içimde bir nine hatta bir dede yaşıyor :)))) Kim ne derse desin bence bu atasözlerini her biri altın değerinde, her biri ders olarak okutulmalı okullarda. Mesela "Sakınılan göze çöp batar." sözünün doğruluğu son 2 yılda defalarca kez kanıtlandı. Tüm tedbirleri alıp burnunu pencereden bile uzatmayan tanıdıklarımız 2.- 3.kez Covid oldular. Tabi ki bağışıklığın önemi çok büyük ama işte bağışıklık nasıl kazanılıyor ona bakmak gerek. Çocukluktan itibaren mikroplarla daha çok haşır neşir olmuş kişilerin bağışıklığı daha güçlü oluyor genelde. El bebek gül bebek, pamuklara sarılıp büyütülenler yani çocukluğunda sokakta oynayıp düşe kalka büyümeyenler daha hassas bünyeli oluyor ve en ufak bir şeyde kolayca hastalanabiliyorlar. Bu bebeler büyüyünce çat diye yakalanıyor Covid'e ve bilumum hastalığa bence.

"Keçinin istemediği ot burnunun dibinde bitermiş" sözü kanıtlaması basit olan bir diğer favorim :D Hiç hoşlanmadığınız kişilerle sürekli karşılaşır, yanyana hatta aynı masaya düşersiniz; kendinizi en sevmediğiniz durumların göbeğinde bulursunuz, istediğiniz şeyi elde etmek için keçi gibi dağa tepeye tırmanmanız gerekirken istemediklerini tam dibinizde bitiverir; Hayat size eşek şakası yapar gibi önünüze bırakıverir en sevmediğiniz şeyleri. 

Çok sevip de bir türlü uyamadığım atasözleri de var yukarıdaki listede. Bunların başında "Öfkeyle kalkan zararla oturur" var. "Keskin sirke küpüne zarar" da diyebiliriz. Ben aşırı fevri biriyim ve ne zaman anlık öfkemle kalkıp bir şey yapsam sonunda hep pişman oluyorum. Genelde haklıyken haksız duruma düşüyorum. Her defasında kendimi tutacağım diyorum ama bir şey olunca kesinlikle kendimi tutamıyorum. Ama son zamanlarda bu konuda aşama kaydettim gibi gibi... Bakalım :))

Bu konuda bıraksam sabaha kadar yazarım ama mevzuyu çok uzatmadan sizin sevdiğiniz sözleri öğrenmek istiyorum. Belki arada benim bilmediğim daha yöresel atasözleri çıkar diye heyecanla okuyacağım yazıları :)


Cumartesi, Şubat 26, 2022

10. Yıl

Bugün Evrim'le 10. evlilik yıl dönümümüz. 16 yıldır beraberiz, 10 yıldır evliyiz. Peki neden 26 Şubat? 

Ben ne zaman önemli bir şey yapacak olsam öncesinde illa ki bir aksilik, bir hastalık, bir kayıp yaşanıyor ailede. Üniversitede Work&Travel için ücretsiz gidiş hakkı kazandığım yıl annem vefat etti gidemedim. Sonraki yıl anneannem felç oldu, kardeşimle ikisini bırakıp yine gidemedim. Evrimler'in beni anneannemden istemeye geleceği sene aynı gün içinde benim ayağım kırıldı ve anneannem vefat etti. Tüm planlar iptal oldu. Daha bir sürü benzer şey işte. Merak edenleri şöyle alayım. Hâl böyle olunca evlilik işini uzatmayalım, yaz kış demeden en yakın vakitte evlenelim dedik. Evrim'in anne-babası da 26 Şubat'ta evlenmişler. Biz de onlara mini bir jest olsun madem diyerek aynı tarihi seçtik. 

Beni azıcık tanıyan bile bilir, bir daha dünyaya gelsem evlenmem ama oldu da evleneceksem de yine Evrim'le evlenirim. Çünkü onu her koşulda seviyorum. O da beni her koşulda seviyor. En b.ktan yanlarımı bile saklamak zorunda hissetmediğim, ne olursa olsun beni sevmekten vazgeçmeyeceğine inandığım ve yanında tamamen kendim olduğum tek insan Evrim. Onunlayken tüm kusurlarımla ben olabiliyorum ve beni bana rağmen o kadar çok seviyor ki... Bunu kelimelerle anlatmak zor :) 

16 yıldır beraberiz ve her gününde Evrim'i sevdim. Yıllar içinde sevgim defalarca kez şekil değiştirdi. Azaldı, çoğaldı. Bazen delice tutkuyla, aşkla sevdim, bazen ev arkadaşımı sever gibi, bazen onsuz nefes alamayacakmış gibi, bazen en yakın arkadaşım gibi, bazen eski bir arkadaş gibi, bazen yeryüzünde tutanabileceğim ondan başka hiçbir şey yok gibi sevdim. Şekli ve yoğunluğu değişse de 16 yılın bir günü bile onu sevmeden geçmedi. Çekip gitmek istediğim anlarda hatta çekip gittiğimde bile onu sevdiğimi biliyordum. 

Evlilik gerçekten çok zor bir yolculuk. İnişler çıkışlar, bitmeyecekmiş gibi gelen sıkıcı düzlükler... Bir tepeyi zor bela tırmanıp manzaranın tadını çıkardığımız anlar pek güzel ama az ötede yine zorlu yokuşlar ve o sıkıcı düzlükler bizi bekliyor. İşte o zor ya da sıkıcı zamanlarda birbirinizi öldürmeyeceğiniz bir yol arkadaşı bulmak büyük bir şans. Hep diyorum Evrim değil de başkası olsa beni çoktan kör satırla doğrardı. Ha tersi de geçerli tabi! Evrim değil başkası olsa çoktan derdest edip kapıya koyardım :))

Ben, o kadar bencilim ki sevdiğim biri için kendimden vazgeçebilmem çok zor. Bu yüzden evlilik her gün her saniye büyük bir mücadele benim için. İçim giderken dışım kalsın diye kendimi ikna etmek zorunda kalıyorum sık sık. İçimden bir ses kalk gidelim diyor, ben otur m.k yeme diyorum her defasında. Çünkü biliyorum iş gitmekle bitmiyor. Oldu ki gittim; dönüp dolaşıp geleceğim en iyi nokta yine Evrim'le bugün olduğum nokta ki bundan çok daha kötü de olabilir sonuç. Yani gitmek uzun vadede bir çözüm değil aslında. 

Bu arada bu mevzuyu Evrim'le konuşunca Evrim "Yine dünyaya gelsem yine evlenirim ama seninle değil. Bu kez şansımı başkasıyla denerim" diyor :))) E adam haklı, dağılalım beyler, bayanlar :))) 

Yazımı Evrim'le birbirimize mesaj olarak attığımız ilk şarkılarla bitireyim :) 





Perşembe, Şubat 24, 2022

İlk Test

İlk Covid testim vatana millete hayırlı olsun! An itibari ile artık bir Covid-virgin olmayabilirim. 3 yıldır beni beğenmeyip her türlü temasa rağmen bulaşmayan Covid, ortada bilinen hiçbir temas mevzu olmadığı hâlde sonunda benim bünyeme de giriş yapmış olabilir.

Geçtiğimiz 2 yılda defalarca kez temaslı hâle düşüp hiç belirti göstermedim ve haliyle de hiç test olmadım. Kimseye de bir zararım olmadı. Evrim bu süreçte en az 10 kez test olup negatif çıktı. Bense ilk kez bugün test oldum.

Bu güne kadar hasta olan birçok arkadaşımla test yaptırıp pozitif çıkmadan önceki gün yüzyüze görüşmüştük. Her seferinde de ya birlikte bir şeyler yedik ya da bir şeyler içtik. Daha pazartesi günü bu covid beni beğenmedi, insan yerine koyup da bulaşmıyor galiba diye espri yapmıştım ki bugün baya baya hastayım. Test sonucum akşam 7-8 gibi çıkacak. Bakalım kısmet...

3 kez Biontech aşısı oldum. Maske- mesafe-hijyen üçlüsünden sadece hijyen kısmına dikkat ettim diyebilirim ama o da pandemi öncesi seviyesinden ancak bir tık fazladır. Yani bu aşırı rahatlıkla şimdiye dek nasıl olup da Corona olmadım belli değil. Bu sefer de pozitif değilsem aynen devam ederim :))

Corona'nın başlarında aşırı temkinli bir arkadaşımla uğraşıyordum "Sen tam 'Coronoiac' (Corona+paranoiac) olmuşsun" diye sonra dedim bu kadar dalga geçtikten sonra ben olursam Covid, sen de bana rahatlıkla "Covidiot" (Covid+idiot) diyebilirsin :)))) 

Bakalım o gün bugün mü 🤒🤧😷


Güncelleme: Test sonucum "Negatif" :) 
Bu da gol değilmiş Covid'cim :P

Cumartesi, Şubat 19, 2022

Dün Artık Yok

O kadar kırılgan ki Hayat... Attığımız küçücük bir adım tüm yolu değiştirebilir. Yarın yokmuş gibi yaşamak zor ama dün olmamış gibi yaşayabilsek keşke. Dönüp hatalarımızı düzeltemeyiz. Sadece ders alıp yenilerini yapmaktan sakınabiliriz kendimizi. Aynı şekilde dün başımıza gelenler için bugünü heba etmeye de gerek yok. Dün kızdığımız arkadaşımız / eşimiz / oğlumuz / kızımız / kardeşimiz bugün pişmansa neden affetmeyelim ki? Hatta neden bugüne kendimizi affetmekle ve özgür bırakmakla başlamayalım? Her şey dün oldu ve bitti. Bugün yeni bir sayfa, biz bugün olacaklara bakalım 🙂


"Hayat kısa, kuşlar uçuyor"  - Cemal Süreya

Last but not least:  Aslında her affediş kendimize yaptığımız kocaman bir iyilik. Affetmeyip içimizde tuttuğumuz her kırgınlık, her kızgınlık omzumuzda bir yükten başka bir şey değil. Bırakalım tüm yüklerimizi; hafifleyelim; kanatlanıp uçsun ruhumuz!


Çarşamba, Şubat 16, 2022

Ağaç Ev Sohbetleri #130



Haftanın konusu Deep'ten gelmiş:

"Huzurlu aşk mı tercih edersiniz, yoksa gelgitli, iniş çıkışlı mı?"

- Soruya itirazım var Hakim Bey! Nerede görülmüş huzurlu aşk? Her kim ki gördüğünü iddia ediyor, ya "aşk"ı bilmiyor ya kendini!

"Aşk" deyince herkesin anladığı başka. Kimisi bir kez olur ömürde diyor, kimi uslanmaz aşık! Ben birden fazla olduğu konusunda eminim :))) Emin olduğum diğer bir konuysa aşk varsa huzur yok. Bir laf, bir bakış, kaşın bir hareketi, anlık bir dalgınlık... ve daha bir sürü ufacık şey insanın tüm huzurunu yok edebilir eğer söz konusu aşksa. Niye öyle durdu, niye böyle dedi, acaba artık bana aşık değil mi? Ooooo!.. Sonu gelmez şüphelerin, endişelerin, uykusuz gecelerin. 

Eğer "Ben gayet de aşığım ve çok da huzurluyum" diyorsanız bence bahsettiğiniz şey "aşk"tan ziyade "sevgi" :) Dedim ya tanımlar, kavramlar değişiyor kişiden kişiye. Sabahattin Ali'nin şu sözleri benim Aşk'a bakışımla birebir tutuyor:

“Benim beklediğim aşk başka! O, bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka… Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilemez bir istemek!”

Ortada mukavet edilemez ve mantık sınırlarının dışında bir istemek hali varsa kim nasıl söz edebilir ki "Huzurlu Aşk"tan? Gelin biz soruyu değiştirelim:

"Huzurlu, güvenli, karşılık bir sevgi mi yoksa fırtınalı, inişli çıkışlı, *karşılıklı(?)/karşılıksız bir aşk mı?"

*Bu noktada bir parantez açarak Mr. Kaplan'ın kulaklarını çınlatalım çünkü onun deyişiyle karşılıklı aşk da mümkün değil, sadece bir aşık var, bir de aşık olunan.

Sorumuza dönecek olursak; ben o inişli çıkışlı, karşılıklı/karşılıksız aşkı birkaç kez tattım. Bol acılı Adana Kebap gibi desem komik olacak ama öyle işte. Hem acısından yanıp yakılırsın hem de tadından aldığın keyifle yemeğe devam edersin :))) Ama gün sonunda yana yana tükenince ve mantığın bünyeye geri döndüğü ender anlarda "Aşkı batsın, olmayıversin!" der insan.

Evrim'e deli gibi aşık olduğum ilk yıllarımızı hatırlıyorum. Aslında şimdi geriye dönüp bakınca Mr. Kaplan'a hak veriyorum. Ben çok aşıktım, Evrim değildi. Sonra bir şeyler oldu ve rolleri değiştik. Evrim öyle aşık oldu ki hiç yapmayacağı, o güne dek hiç yapmadığı şeyler yaptı benim için. Birlikte geçen ilk yıllarda fırtınada hayatta kalmayı başardık. 16. yılımızda ise sakin, dengeli, huzurlu bir sevgiyi paylaşıyoruz. Hangisini tercih ederim sorusuna buradan bakarak cevap verirsem, önce fırtınalar kopsun ardından süt liman olsun :)

Aşkla hiç tanışmadan bir ömür geçiren varsa dünyadaki en huzurlu insan o olabilir. Çünkü bir kez aşkla tanıştıktan sonra hiçbir şey aynı olmuyor. Varlığı bir dert, yokluğu ayrı bir dert :D



İlk Kitap

2022'de bitirmeyi başardığım ilk kitap 7 kitaplık Witcher serisinin yayınlanan son kitabı "Gölün Hanımı" oldu. Netflix'teki dizisinden ya da bilgisayar oyunundan bilen vardır belki Witcher'ı o yüzden çok spoiler vermeyeyim ama kitabın sonu beklediğimden çok farklıydı. 


İtiraf ediyorum ki çoğu satırı atlayarak zar zor bitirdim. Ana hikayenin dışında bir sürü gereksiz detay vardı. İktidar çekişmeleri, savaşlar, bir sürü yan karakter ve onların hikayeleri... Serinin fanları için cezbedici olabilir belki ama benim için artık sadece ana karakterlere ne olduğunu öğrenmek önemliydi. Yaklaşık 650 sayfalık kitabın ortalarından itibaren Ciri, Geralt ve Yennefer'ın akıbetini anlatmayan her satırı atladım diyebilirim. 

Süreç değil, sonuç odaklı olmak kitap okumayı hatta film izlemeyi bile zorlaştırıyor. "Eee sonunda ne olacak?" demekten olaylara, devam eden sürece odaklanamıyorum hatta katlanamıyorum çoğu zaman. Tek başıma film izlerken boş sahneleri - tabi ki bana göre boş - atlayarak izliyorum genelde. Kitapta bu kadar bariz yapmamaya çalışıyorum çoğu zaman ama bu kez 7 kitaplık bir serinin sonu için sabırsızlandığımı göz önüne alalım lütfen :D Neyse öyle böyle bitirdim kitabı, darısı elimde sürünen diğer kitapların başına :D

Şuraya iki tane Post42 videosu bırakayım. Soğuk espri sevenlere gelsin :))) 

Espriler cidden fena, sonra uyarmadın demeyin :))))






Pazartesi, Şubat 14, 2022

Keyifli Günler

Pek keyifli geçen son günleri şuraya bırakıp kaçayım :)








Birlikte geçen 16 senenin sonunda çiçekten çok çikolatasever olduğumu biliyor tabi ki uzatmalı sevgilim :))) 

Cuma, Şubat 11, 2022

Küçük Mutluluklar

Aslında şöyle bir düşününce hiç de küçük olmayan ve ne zaman yapsam iyi gelen anlık mutluluk kaynakları var hayatta :)

- Güneşli günler ☀️

- Araba kullanmak 🚗

- Bisiklete binmek 🚴🏻‍♀️

- Okul çıkışı kızlarla çok sevdiğimiz küçük cafede oturup laflamak, 

- Hazırladığım İngilizce oyunları öğrencilerin severek hevesle oynaması hatta teneffüste bile devam etmek istemeleri, 

- Dillerle haşır neşir olmak, çeviriye gerek kalmadan orijinal dilinde şarkı dinlemek, film izlemek 

- Dans etmek 💃🏻💃🏻💃🏻

- Sudoku çözmek, 

- Okey/Tavla/King/Uno vb. oyunlar oynamak, 

- Yoğurt mayalamak, 

- Kendi hazırladığım kışlık domateslerden kremalı domates çorbası yapmak, 

- Hiç birini bozmadan tüm tırnaklarıma tek seferde oje sürebilmek 💅😂

- Nisan ortasından Kasım sonuna dek yüzmek 🏊‍♀️🏊‍♀️🏊‍♀️


Bunların yanında bir de daha büyük mutluluklar var tabi ki :) 


- Arya ile sarmaş dolaş uzanmak, öpüşüp koklaşmak, gülüşmek 🥰👩‍👧🥰

- Evrim'le başbaşa bir şeyler yapmak, gülüp eğlenmek, eskisi gibi flört etmek 👩‍❤️‍💋‍👨

- Ailecek film izlemek, birbirimizden patlamış mısır aşırmaya çalışmak 👨‍👩‍👧📽️🍿


Tüm bu mutlulukların farkında olmak ve  dibine kadar keyfini çıkarmak gerek :)



Youtube'ta gezinirken karşıma çıktı Beyaz - Candan Erçetin atışması ve tam da buraya yakışır diye geçti içimden çünkü ne zaman izlesem kopuyorum gülmekten :)) 

Olur da videodan sıkılırsanız 14:20'yi tıklayın ve aşağıdaki kısmı dinleyin lütfen :) 

"Ben bu kısa hayatta her anın tadını çıkartcem
Dertlerim olsa bile hiç küsmeden devam edicem"


Çarşamba, Şubat 09, 2022

Masumiyetin Bittiği An

Bu yazımı sevgili Momentos, kendi podcast kanalında seslendirdi 🥰 O kadar güzel olmuş ki 😍

Sevgili Momentos'un sesinden dinlemek için tıklayın

"Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir." sözü kime ait bilmiyorum ama altına imzamı atabilirim. Uzaktan bakınca her şey kolay ve net görünür insana. Siyah - Beyaz. Ama yakınlaştıkça göz aldanır, siyahla beyaz bulanıklaşır, yer yer gölgeler beliriver. Uzaktan bakıp "Ben asla onun yaptığını yapmam" dediğimiz nice insanı, aynı şeyleri bizzat kendimiz yaşayınca anlarız ancak. Masumiyetimiz aynı koşullarla karşılaşıp kendimizi aynı durumun içinde bulduğumuz ana kadar dayanır.

Eskilerin bir lafı vardır: "Bekara karı boşamak kolay!" Biraz kaba bir laf ama gerçeklik payı var. Sadece evlilik için değil, tüm zor koşullar için kullanılabilir. "Tok, açın halinden anlamaz." atasözümüz de yine benzer durumlar için kullanılabilir. İçine düşmeden hiçbir zorluk tam olarak anlaşılamaz. Mesela parasal sıkıntı çekmeyen biri için eskiyen ve sürekli arıza çıkaran bir arabayı değiştirmek kolaydır. Ama bütçesini zar zor denk düşüren biri için bu durum büyük bir sorun teşkil eder. 

Hayatında yolunda gitmeyen bir şeyden şikayet eden birini o sorunu yaşamayan kişi anlayamaz. Hatta aynı sorunu yaşamış ama bir şekilde aşmış biri bile anlayamaz çünkü o artık başka bir evrededir. 

Empati gerçekten çok değerli ve çok zor bulunan bir yetenek. Karşımızdakini dinleriz, yargılamayacağımıza söz veririz, destek olmak isteriz ama yine de akıl vermekten, biz olsak ne yapacağımızı anlatmaktan alamayız kendimizi. Bize göre çok basit ve gün gibi ortada olan çözüm yolları sorunu bizzat yaşayan için hiç de kolay ve gerçekleştirilebilir değildir belki de. Öyle olsa zaten çoktan yapılmış ve sorun çözülmüş olur değil mi? Nedense bir kendimizi zeki sanırız zaman zaman. Derdini anlatan yakınımıza açık açık demesek bile "Bu kadar basit bir şeyi neden dert ediyor? Neden şöyle yapıp halletmiyor?" deriz kendi kendimize. Keşke o kadar kolay olsa! 

Uzaktan bakınca küçücük görünen şeyler yaklaştıkça büyür hatta bazen devasa boyutlarıyla aklımızı başımızdan alır. İşte yaşanan sorunlar, sıkıntılar, zorluklar da böyledir. Ne kadar yakınsak, ne kadar çok maruz kalırsak o kadar büyüktür. Yargılamak, akıl vermek, sorunu basite indirgemek... Bunlar kolay. Zor olansa aynı şeyi yaşasak ne hissedeceğimizi bilemeyeceğimizi ve o koşullarda ne yapacağımızdan emin olamayacağımızı kabul etmektir. Herkesin vereceği tepkiler, alacağı yaralar ve iyileşme süresi farklıdır. Bu yüzden başınıza gelmeyen ya da geldiyse bile bir şekilde atlattığımız zorluklar için ya da henüz düşmediğimiz hatalar için kimseye ahkâm kesmemeliyiz. 

Yeryüzündeki her hata insan için, insan yapımı, insan kaynaklı... Eh her birimiz de insan olduğumuza göre her hataya düşme olasılığımız var. Bunu aklımızda tutup büyük konuşmamalıyız sanırım. Bu konu ne zaman gündeme gelse aklıma yıllar önce Deniz Seki'nin Popstar yarışmasındaki sözleri geliyor. Daha önce hapis cezası almış olan Bayhan'ın Popstar seçilmesine karşı çıkmış ve hüküm giymiş birinin Popstar seçilmesini onaylamadığını, Bayhan'ın bu şekilde ödüllendirilmesinin yanlış olduğunu söylemişti. Yıllar sonra kendisi de hüküm giyip hapishaneye düşünce "İnsan kınadığını yaşamadan ölmezmiş" denildi. Deniz Seki ünlü olduğu için gündemi günlerce meşgul eden bu durum gibi nice örnek vardır hayatın içinde kim bilir. 

Anne olduğum günden itibaren özellikle hiç bir çocuğu ya da anne-babayı eleştirmemeye çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki aynı şeyi ben de yaşayabilir ve aynı duruma düşebilirim. Olur da kendimi unutup bir an eleştirecek olursam hemen kendimi frenleyip "Kınamıyorum, benim de çocuğum var. Her an her şey olabilir." diyorum kendi kendime. 


Noktalar beyaz mı siyah mı? 


İnanmak zor ama A ve B kareleri aslında aynı renk(miş)!



Kübün görünen iki yüzü de aynı renk(miş)!

Demek ki gayet net gördüğümüz şeyler pek de sandığımız gibi olmayabiliyor bazen. 







Cumartesi, Şubat 05, 2022

Dümdüz Süheyla*

Dümdüz gitmeyi pek severdi Süheyla. Keşke hiç dolambaçlı yollara girmeden dümdüz gidilebilseydi Hayat yolunda. Süheyla'ya kalsa giderdi de işte insanlığın geri kalanı henüz buna hazır değildi galiba.

Süheyla hayatının büyük kısmında yalnızdı ve alışmıştı yalnızlığa. Ara sıra edindiği arkadaşları Süheyla'nın bu dümdüz gitme sevdasına uzun süre katlanamaz, yolda karşılarına çıkan sapaklardan birine sapıp yine yalnız bırakırlardı Süheyla'yı. Süheyla artık hiç şaşırmıyordu, insanlar böyleydi. Kimse dümdüz gitmeyi sevmiyor; illa ki sağa sola sapmak, dolambaçlı yollardan geçmek istiyordu herkes. 

Süheyla alışık olduğu yürüyüşlerinden birini yaparken kendini bir anda bir fırtınanın ortasında buldu. Epeydir yürüyordu bu yolda; böylesi bir fırtınaya daha önce denk gelmemişti. İki yanı ağaçlık, sonu denize çıkan, sessiz, sakin ama insana iyi gelen bir yoldu bu yol. Süheyla hiç acele etmeden, keyfini çıkara çıkara yıllardır yürüyordu bu yolda; ağaçlarla yarenlik ediyor, yolun sonundaki denize kavuşmak için yürümüyor adeta havada süzülüyordu. Yolu, ağaçları, yolun sonundaki denizi, denizdeki dalgaları, dalgaların dindiği, sakin güneşli günleri... Hepsini ve her birini çok seviyordu. Süheyla bu yolda yürürken ağaçlar kulağına birbirinden güzel hikayeler fısıldıyordu. Ama bugün birden hava kararmaya, rüzgar hırçınlaşmaya başladı. Ağaçlar yine bir şeyler söylüyorlardı ama o kadar sert bir rüzgar esiyordu ki Süheyla anlayamıyordu ne dediklerini. Önce acaba yanlış bir şey yaptım da ağaçları, rüzgarı, yolu kızdırdım mı diye düşündü ama yoo Süheyla her zamanki Süheyla'ydı işte! Dümdüz gidiyordu.

Süheyla rüzgara ve hırçınlaşan ağaçlara rağmen dümdüz yürümeye devam etti. Denize varabilirse ne olduğunu sorup anlayabilirdi. Ağaçlar ne anlatmak istiyor duyamıyordu ama dalgaları görürse anlayabilirdi belki neler olduğunu. Bir ara denizi görür, dalgaları duyar gibi oldu ama sadece bir göz yanılması olduğunu anlaması uzun sürmedi. Süheyla ne olduğunu anlayamıyordu; bildiği yol şefkatli, anlayışlı, insana huzur veren bir yoldu. Ama şimdi her şey değişmiş bir anda rüzgar tersine dönmüştü. Süheyla ağaçlarla konuşmaya çalıştı, olmadı. Sonra durup rüzgar dinsin diye beklemeyi denedi.  Nafileydi tüm çabası. 

Bugüne dek Süheyla'yı yarı yolda bırakan çok olmuştu. Hatta adı gibi bildiği dümdüz yolları kendi keyiflerine göre eğip bükenler yolu değiştirip Süheyla'ya kazık atanlar bile olmuştu. Süheyla böyle şeylere şaşırmıyordu pek. Ama bugün uzun süre sonra ilk kez şaşırmıştı. Çünkü bu yola güvenmiş, samimiyetine, sevgisine, şefkatine, dostluğuna inanmıştı. Yoldan umudunu kesmek ya da yola bu kadar bağlanmakla hata ettiğini düşünmek istemiyordu. Belki de yol yorulmuştu; bir süre üzerinde kimse yürümesin istiyordu. Ağaçlar hikayelerini kendilerine saklamak; deniz dalgalarını özgür bırakmak istiyordu. Belki de yol, çok yorulmuş ve inceldiği yerden kopsun istiyordu.

Tek bir keskin hareketle geldiği gibi dümdüz yürüyüp evine döndü Süheyla. Yürümeye biraz ara verse iyi olacaktı. "Hem belki de hayatta daha önemli, daha güzel bir şeyler yapmam gerekiyordur da bugün olanlar bunun habercisidir" diye geçirdi içinden. Yine de sadece dümdüz yürüdüğü için kopan fırtınaya rağmen, sonu denize çıkan o ağaçlı yolda geçirdiği güzel zamanlar için Hayat'a sessiz bir selam çakmayı ihmal etmedi. Her şeyin bir vadesi vardı ve vadesi dolanı bağlasan durmazdı. İşte bu yüzden Süheyla da ipin ucunu saldı ve karşısına keşfedilecek yeni yollar çıkmasını diledi. 


"Burada Mutluyum"
By Sabine YILDIZ




Aklımın İplerini Saldım - Yüksek Sadakat

*Hikayenin adının önce "Dümdüz" koymuştum, sonra Mualla gibi isim isim devam eden bir seri olsun istedim ama "Dümdüz"ü atmaya da gönlüm el vermedi. Oldu mu sana başlık "Dümdüz Süheyla" :))) Mualla'yı da değiştirip "Kaknem Mualla" ya da "Doğrucu Mualla" mı yapsam acaba :))))

Cuma, Şubat 04, 2022

İçi de dışı kadar güzel!

Önceki yazımda Erzurum'daki tarihi yerlerden fotoğraflar paylaşmış ama içlerini gezemediğimizi yazmıştım. Bu sabah kahvaltımızı yapıp yola düştük.  İlk olarak Atatürk Evi'ne gittik. 






Atatürk Evi'nden çıkıp ana cadde üzerinden düz devam edince Yakutiye Medresesi'ne vardık. 












Medresedeki tüm oda kapıları yarı boyutunda yapılmış. Sebebi saygıdan eğilerek girmek ama bence bu şekilde zorlama olması olayım özüne ters. O saygıyı zorla göstertmek... İçinden gelen zaten odaya girerken kendi eğilirdi, ufacık kapı yüzünden mecburen değil. Neyse... 

Yakutiye Medresesi'nden sonra Erzurum Kalesi'ne gittik. Kalenin içinden geçerek saat kulesine tırmandık. Kuleden Erzurum manzarası muhteşem! 




Kaleden çıkınca hemen caddenin karşısına geçip Çifte Minareli Medrese'ye girdik.



Medresenin camından gözüme bir kümbet çarpınca sıradaki istikametimiz de belli oluverdi :) 



Kümbetlere giderken Erzurum Müzesi yazan kocaman bir bina görmüştük ama müze binası yeniymiş ve henüz ziyarete açılmamış. Bunu duyduğumuz an Arya ile bir ağızdan "Olsun, seneye geldiğimizde gezeriz!" dedik ve birbirimize bakıp gülmeye başladık :) 

Bu kadar çok dolaşınca doğal olarak karnımız acıktı; müzeye giderken gördüğümüz konakta yemek yemeye karar verdik. Arya mantı yedi, ben de lor dolması; ikisi de çok lezzetliydi :) 



Karnımızı doyurduktan sonraki durağımız buz pateni pistiydi. Daha önce Erzurum'da yaşamış olan bizim okuldan öğretmen bir arkadaşım bahsetmiş, Arya'yı mutlaka götür, çok sever demişti. Tam da dediği gibi Arya bayıldı buz pistine. Hemen arkadaş edinip pistin buzunu attırdı :)) 



Listemizde buz pistine de tik atınca son hedefimiz olan Kongre Binası'na geçtik. Kongre binasının içinde resim sergisi vardı. Arya'yla hayran hayran gezdik :) 

















Kongre binasından çıktığımızda otobüsümüzün hareket saatine 1 saat 15 dk vardı. Markete gidip yolculuk için bir şeyler aldık. Sonra da Erzurum'la vedalaşmadan önce bir kez daha Cağ kebabı yemek için Koç Kebap'a gittik :D Bu kez üstüne kadayıf dolması da yiyerek ritüeli eksiksiz tamamladık :))) 

3 gün 2 gecelik Erzurum gezimizin tek kötü yanı eve dönüş kısmı oldu. Bu kez kısa yoldan, Artvin üzerinden dönelim dedik ama otobüs o kadar korkunç ki anne - kız keşke yol yine 8,5 saat sürseydi de gelirken bindiğimiz rahat otobüsle dönüyor olsaydık diye düşünmeden edemedik. Bu son zorluk nazar boncuğu olur da evimize sağ salim varırız umarım :)

Güncelleme: Evdeyiz 🤗😊

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...