Çarşamba, Eylül 01, 2021

İyiden Kötüye ve Kötüden Tekrar İyiye...

Bir süredir biliyorum ki beni yoran, üzen, deli eden hep benim beklentilerim. Şöyle olsun istiyorum, olmuyor; böyle olsun istiyorum, olmuyor. Sevdiklerim ben anlatmadan beni anlasın, en yakınım bunca yılın ardından beni tanısın, neye ihtiyacım var bilsin... Ama hayat öyle bir şey değil maalesef. İşler beklediğim ya da istediğim gibi gitmeyince başlıyorum şikayet etmeye, söylenmeye, her şeye lanet etmeye... Ama bugün farklı bir şey yaptım ve işe yaradı. 



Günüm gayet normal başladı. Arya ile giyinip evden çıktık, dışarıda kahvaltı edip benim okuluma geçtik. Kısa bir zümre toplantısı sonrasında zümre tutanağını yazmak için bilgisayara oturdum ama iş düşündüğümden uzun sürdü ve acayip bunaldım tutanakla uğraşmaktan. Bitirdim, imzalatıp idareye teslim edeyim derken diğer öğretmenlerin çoktan okuldan çıktığını fark ettim. Bu noktada sinirlenmeye başladım çünkü ben orda oturup angarya bir evrakla uğraşırken diğer öğretmenler çoktan çekip gitmişti. Zümrelerimden biri zaten toplantıya bile gelmemişti. Kendimi enayi yerine konmuş hissettiğim için iyice keyfim kaçtı. Okuldan çıktığımda hava çok sıcaktı ve o sıcağın da etkisiyle sinirlerim iyice gerildi. Nedense mantıklı olup boş vermek ve sakinleşmek yerine öfke patlaması yaşamaya doğru gidiyordum ama neyse ki arkadaşlarla buluşup bir şeyler yedik ve onlarla konuştukça rahatladım. Şu an dönüp baktığımda boş yere sinirlendiğimi görüyorum. Zümre toplantı tutanağı kimsenin okumadığı her yıl sırf formaliteden yazılan bir tutanak. Yani diğer öğretmenlerin bunu önemsiz bulması garip değil. Okulda işi biten öğretmenin gitmesi de normal. Peki ben niye sinirlendim? Cevap: Tamamen kendi beklentilerim yüzünden.

Ben tüm öğretmenlerin toplantıya katılmasını, katılmasa bile nezaketen "Ben gelemiyorum ama yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye sormasını, toplantıdan sonra okuldan ayrılırken "Hocam, ben çıkıyorum. Benlik bir iş var mı?" minvalinden bir şeyler demesini bekliyordum. Bu beklentim gerçekleşmeyince bozuldum, sinirlendim. Oysa çok gereksiz. Eğer o sinirle direk eve gelip bu konu üzerinde durmaya devam etseydim tüm günüm mahvolacaktı çünkü sakinleşemeyecektim. Ama bu konuyu bir kenara bırakıp arkadaşlarımla vakit geçirince sinirim de geçip gitti. Demek ki gerçekten 'an'a odaklanmak, an'da kalmak önemli. Olan bitene çok takılmamak, ilerlemek önemli. Olayları büyütmeden olduğu yerde bırakıp yaşamaya devam etmeli.

Hayal kırıklıklarının kaynağının beklentiler olduğunu bilince yapılacak şeyin beklentileri değiştirmek olduğunu anlamak çok zor değil. Daha önce de bahsettiğim "Erkekler Mars'tan, Kadınlar Venüs'ten" kitabının yazarı kadın ve erkek arasındaki farkları gayet güzel anlatıyor. Yazar açık açık "Erkekler böyle, kadınlar şöyle, birbirinizden daha fazlasını ve daha farklısını beklemeyin" diyor. Kitabın dediği gibi davranmak zorunda değiliz tabi ki. Hoş istesek bile davranamayız çünkü bizim de yapımız belli, biz de buyuz. Ama kitap insana "anlama" ve "kabullenme" fırsatı veriyor. Kimse sırf uyuzluğuna, gıcıklığına öyle yapmıyor, doğaları öyle, ellerinden gelen o kadar. Bunu kabul edince beklentim azaldı, beklentim azaldıkça sinirlendiğim anlar da azaldı. Çünkü zaten olmayacak bir şeyi bekleyip olmayınca da sinirlenmiyorum. Kitapta bahsi geçen mektuplar var bir de. Yazar diyor ki, üzüldüğünüzde ya da kırıldığınızda eşinize bir mektupla ne olduğunu ve sizin ne hissettiğinizi yazın, hatta ondan duymak istediklerinizi de ekleyin. Bu benim yıllardır yaptığım bir şey zaten.

Son zamanlarda uzun uzun mektup yazmak yerine olay anında Evrim'e ne beklediğimi söyleyip "Şu anda sadece 'Evet haklısın ama istemeden öyle oldu.' desen her şey çözülecek ve ben hiç uzatmayacağım konuyu." diyorum. Bu cümleden sonra da sanki Evrim hatasını kabul etmiş ve beklediğim şeyleri söyleyip gerekliyse özür de dilemiş varsayıp yoluma devam ediyorum. Yani Evrim'le deli gibi kavga edip zorla özür dilemesini beklemiyorum. Çünkü neye, neden kızdığım hakkında bir fikri bile olmadığını, hadi mevzuyu anlasa onun açısından onun yaptıklarında bir sorun olmadığı için ben ne dersem diyeyim kesinlikle hatalı olduğunu kabul edip özür dilemeyeceğini biliyorum. Ama ben mevzuyu uzatmayıp sadece kırıldığımı söyleyip susunca bir süre sonra kendini kötü hissediyor ve "Haklısın aslında bir dahaki sefer şöyle yapayım" gibi bir cümleyle kırgınlığımı sonlandırmaya çalışıyor. İlk başlarda bunu yapmak çooook zordu çünkü içgüdüsel olarak o beni anlayana(?) dek saatlerce dır dır yapmak, sonunda onu bezdirmek ve özür diletmek istiyordum. Oysa kırıldığımı söyleyip susmam gerekiyordu. Çok zor olsa da yapmaya çalıştım. Önceleri Evrim hiç tepki vermedi, konuyu uzatmadığım için acayip mutlu oldu. Hatta çoğu kez suskunluğum onun haklı olduğunu kabul ettiğim manasına geldi. "Sen haklı olduğunu düşünsen hayatta susmazdın, demek ki haksız olduğunun kendin de farkındasın" bile dedi. O nokta sadece gözlerine bakıp "Evet, Evrim haklısın. Ne kadar iyi anlamışsın beni(?!) Oysa ben şu an sana o kadar kırgınım ki anlatacak halim bile yok." diyerek onu düşünmesi için yalnız bıraktım. 

Hem beklentimi düşürüp daha az sinirlendiğim için hem de hayal kırıklığı yaşadığımda durumu sakince Evrim'e anlatıp sonrasında hiçbir şey olmamış gibi devam ettiğim için Evrim de karşı savunma yapmayı bırakıp dinlemeye başladı. Amacımın kavga etmek olmadığını anlayınca beni dinleyip anlaması kolaylaştı. Şimdi bir şey olduğunda ben uzatmıyorum, o da bir süre düşünüp haklısın senin dediğin gibi yapsaydık daha iyi olurdu ama fark etmemişim falan diyor. Açıkçası saatlerce kavga edip her seferinde bir şey elde edememektense bu şekilde olması çok daha iyi hissettiriyor bana. Hata yine yapılıyor ama olmuş bitmiş bir şey için boş yere kavga etmiyoruz. Evrim benim cidden üzüldüğümü ve kırıldığımı fark ediyor ve hatalı olduğunu içten içe kabul etmese de benim üzülmeme sebep olduğu için samimi bir üzüntü hissediyor. Eh bu da bana yetiyor zaten :) 




Hayattaki tüm beklentilerimizden vazgeçelim demek istemiyorum. Zaten öyle bir şey mümkün mü onu da bilemiyorum. Demek istediğim beklentilerimizi çok büyük tutmayalım. Geçmiş tecrübelerimize bakıp olmayacak dualara amin demeyelim :D Kendi yapabileceklerimizi başkalarından beklemeyelim, kendimiz yapalım; olup bitmiş şeyler için ne yapılmış, nasıl yapılmış olması gerektiğini anlatmak için çok kıymetli vaktimizi ve enerjimizi boşa harcamayalım. Olmuş bitmişi bırakalım an'da kalalım, o anki hissimize ve ne olursa o an daha iyi hissedeceğimize odaklanalım. Bir de mümkünse her işte beklentimizi en başından ortaya koyup "Ama canım sen de baştan söyleseydin! Ben nereden bileyim?" cümlelerini duyma olasılığımızı azaltalım. İşler olması gerektiği gibi gitmezse de haklılığımızın onaylanmasını ve kocaman bir özür dilenmesini değil sadece üzüntümüzün ve kırgınlığımızın paylaşılıp bu duygumuzun tamir edilmesini umalım. Haklı olmak her zaman mutlu etmiyor ama üzüntümüzün paylaşılması her şeyi kolaylaştırıyor bence :)



Sezen Aksu - Seni İstiyorum



Sertab Erener - Alaturka




25 yorum:

  1. 21 yıllık evliyim ve bu sürede en büyük problemim, söylemeden anlamamın beklenmesi oldu:-))) Yani eşim hep birşey anlatmadan, direk yüzüme söylemeden anlamamı bekledi ve bende her seferinde kendisine söyledim.. "Ben anlayamıyorum, lütfen bana açık açık söyle" Ama bu konuda çok yol kat ettiğimizi halen söyleyemiyorum:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz kadınlar (genelde) aslında anlayıp da anlamazdan geldiğinizi varsayıyoruz ya da hadi bir bilemedin, üç bilemedin ama beşinci de anla bari artık diye yaklaşıyoruz :) Ama bu mantık yanlış sanırım, bıkmadan usanmadan her defasında önceden söylemek gerekiyor açık açık :) olup bittikten sonra sitem etmek, kavga etmek vs. manasız.

      Sil
  2. Kitap bitsin yorum hakkımı o zaman yine bir kez daha kullanacağım. Hâlâ ikna olamadım çünkü.
    Fakat bu kafaya getirdiyse seni, amacına ulaşmıştır..
    Aslında sorun basit bir iletişim problemi belki de.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Denemekten zarar gelmez diyerek deniyorum aklıma yatanları ve işe yarıyor. Bugün yine bu konuyu konuştuk Evrim'le. Yine anladım ki ben hep kafamdaki beklentilerin kurbanı olup kendimi üzüyorum. Oysa işler kafamdakinşn tam tersi bile olsa keyif almak mümkün. Demeyince anlıyor ancak insan. O an öfkeyi bırakıp olan olmuş, boşver devam diyebilmek çok zor ama yapınca cidden işe yarıyor canım Ceren :) Boşuna dememişler "Savaşma, seviş!" diye :)))

      Sil
    2. Anca geldim kedim :) Ya bu kitap senden gelmiş olmasa ve sen hakikaten içinden birkaç değerli bilgi edindim ve “haaaa bundanmış” dedim demesen asla okuyacağım bir kitap değildi. Ve daha baştan sinirlendirdi beni, sona dek de ara sıra kitabın sayfalarının yanına sinirli notlar aldım. Şimdi..
      1. Ben yazarı çok cinsiyetçi buldum. Ben ki feminist değilim, hele bir feminist okusa bence saçını başını yolar. Sorun şu. Kitap boyunca diyor ki, kadınla erkeğin belli rolleri ve sosyalleşme süreçleri sonucunda büründükleri bir kimlik vardır ve bu neredeyse tüm kültürlerde aşağı yukarı aynıdır. Erkek “başarı” odaklı, kadınsa “sevilme sevme odaklı”dır. Buna kesinlikle katılmam mümkün değil. Ben kendimi her ne kadar başarı odaklı bulmasam da kitabın çoğu yerindeki erkeğe özgü kalıplara daha çok uyduğumu hatta kadına atfedilen rolün beni aşırı ittiğini fark ettim ki yazar buna “direnç” deyip çıkmış. Hayır direnç falan değil, 1990’da yazılan bu kitabın şu anki cinsiyet rollerine (artık herkesin içinde kadınsı erkeksi yanlar olduğunu kabul ediyoruz ya da bizim gibi ülkelerde biraz daha zaman alacak ama edeceğiz inşallah) kesinlikle uymadığını görüyorum. Uzun yazıcam bölüp devam edeyim.

      Sil
    3. 2. Kitabın genelindeki değişime olumsuz yaklaşım beni aşırı sinirlendirdi. Misal: Erkekler asla değişmez. Kabul edin. Değişmeyi kabul eden bile bir süre sonra bu sözünü unutacak, eski davranışına geri dönecektir. Ne biçim öneri şimdi bu?! Buna inanmam mümkün değil çünkü terapistim yahu :))) Hayır bu adam da aile terapisti ama?!
      3. Kadına diyor ki sen kadınsın sürekli yumuşak olmalısın sevecen olmalısın senin özün bu “direnme”.. Vallahi ben öyle kadın pek tanımadım tanıdığım da ruh sağlığı servisinde hasta yatıyordu. Zaten kendi de inanmamış ki ilerde diyor kadınların inişleri çıkışları vardır dalga vs demiş. Bence adam hayalindeki kadını yazmış sürekli erkeğe sevgiyle anlayışla yaklaşan hele o bölüm neydi erkekten bir şey istediniz hayır dedi siz susun tamam deyin! Yahu böyle öneri mi olur….
      4. Kadını kategorize etme şekli hiç hoşuma gitmedi kocanızla konuşamıyorsanız alışveriş yapın ya da bir kız arkadaşınızla buluşup onunla konuşun demiş. Bunları tamam yapsın ama kocayla konuşamadıktan sonra yani evliliğin anlamı nedir? Diyor ki boşverin siz kendinize bakın. Tamam doğru kendine bak ama problem ordayken kendine baksan ne fark edecek sadece kocadan duygusal olarak kopacaksın. Yani kitaptaki önerileri ben ilişkiye yapıcı bir etki olarak göremedim çünkü kabullen, dikkatini başka yere ver falan diyor çözüm olarak ki bu sadece oyalamaktır.

      Sil
    4. Cinsiyetçi rolleri, maskülenliği, feminenliği, feministliği, toplumun öngördüğü rolleri... Bildiğimiz her şeyi bir kenara bıraktım. Adam, erkekleri çözmüş. Kadınlar için yaptığı analizleri ve önerileri boşver. Adam olması gerekeni değil, olanı yani mevcudu anlatıyor Ceren. Erkekler böyledir boş yere yırtınmayın diyor en basitinden. Sen yıllarca kendini de yırtan bir halt değişmeyecek diyor ki 15 yıldır 15 milyon kez anlattığım en basit şeyi bile hâlâ ego savaşı haline getiriyor dünyanın en iyi erkeği olarak gördüğüm hayat arkadaşım. Düşün en iyisine anlatıp, en iyisinin değişmesine vesile olamadım sa 15 yılda, kim ne yapsın. İşte ben bu gerçeği kabul ediyorum. Direniyorum. Anlatmıyorum. Anlaşılmayı beklemiyorum. Çocuğun okul hazırlıkları ile ilgili yaptığım şeylerden bahsedip sorumluluğu paylaşmadıpını en azından benim onun yerine de yaptığım anlatırken aldığım cevaptan sonra ben daha ne anlatsam boş zaten. Cevap şöyleydi: "Zaten yapman gereken bir şey için sana teşekkür edip senin egonu şişiremem ben. Kusura bakma." Adam bu dediğinin yanlış olabileceğini asla düşünmüyor. Ne desem boş. Demiyorum ben de bişey.

      Sil
    5. Ama gelelim hak verdiğim noktalara:
      1. Aşk mutlaka ölecek, bunu kabul ederek başlayalım demiş ki çok haklı ben bundan tamamen habersizdim mesela ve kimse bana söylememişti aşkın biteceğini. Çok büyük şok oldu benim için ve kabullenene dek baya bir terapi gördüm. Halbuki baştan kabul etmiş olsaydım bu kadar zorlanmaz ve eşimi de zorlamazdım. Şimdi evlilik benim için sevgi ve saygı dolu bir takım arkadaşlığı. Bunu kabul ettiğimden beri çok daha rahatım..
      2. Erkeklerin dinlememe nedeni: kadın yakınlık ve anlaşılmak isterken erkek çözüm üretmeye odaklanır. Sadece dinlemekle de destek olunacağını bilemez. Hakikaten bu bilgi acaip işime yaradı çünkü eşim tam öyle bin tane çözüm önerisi sunar sonunda da ben sinirlenirim. Bunu ona okudum ve hakikaten iletişimimiz değişti şimdi çözüm üretmek yerine aaa hmmm vay be ne saçma falan diyor oh be!
      3. “Kadınlar ne ister? Arada yalnız kalmak, gevşeyip kimseden sorumlu olmamak. Azizlikten ve başkaları için yaşamaktan bıkarlar. Kadının mutlu olabilmesi için; ne kadar verebileceği konusunda sınırlar koymayı öğrenmesi şarttır. Kocasına vericiliği öğretmeye çalışmak yerine, kendi vericiliğini azaltması gerekir. Kadının sürekli verme eğilimi sorunların temel nedenidir. Hayır meşgulüm demeyi öğrenmeli”. Bu paragraf aslında hepimizin bildiği ama çerçeveletip baş ucumuza asmamız gereken bir paragraf! Bunu hakikaten deniyorum ben ve çok iyi geliyor.. Sorunların çoğunun da benim aşırı vericiliğimden kaynaklandığını anladım yani :)

      Sil
    6. Bir de son olarak, aşk mektubu tekniğini çok sevdim ama kocama değil kendime yazmak için :))))) çünkü bence hepimizin ihtiyacı olan kendimize ara sıra aşk mektubu yazmak ama anladığımız klasik anlamda “aman da kendimi ne severim özdeğerimi bilirim cart curt” şeklinde klasik kişisel gelişimci ağzıyla değil, bu adamın tekniğiyle yani neye öfkelendim, beni ne korkuttu, tepkim ne oldu, kendimden özür dilemek ve sonunda da kendime sevgi göstermek şeklinde. Bunu acaip sevdim blogda da yazıcam ilk fırsatta.
      Yani özetle kediciğim, senin hediyen olmasa okumazdım. Ama bir iki konuda işime yaradı mı işte evet yani. Ama danırım kişisel gelişimin de olayı bu %99 bullshit %1 haaa evet ya dedirten cevher ;)
      Öptüm çok gecikme için çok özür..

      Sil
    7. Ceren biliyorum bir terapist olarak o kitaptaki her şey sana ters ama o kitap erkekler hakkındaki gerçekleri anlatıyor. Erkekler öyle işte. Öyleler ve değişmek istemiyorlar çünkü yanlış olduğunu düşünmüyorlar. Bizden çok farklı değiller. Biz de "doğrusu öyle değil, böyle" diyoruz, onlar da "benim yaptığım yanlış değil, normali bu" diyor. Yani herkes kendince haklı ve doğru bildiğini uyguluyor. Adam neden kalkıp birden "Aaaa ben yanlışmışım, sen doğru diyorsun" kafasına ersin ki? Ermez. Kendi kendine görmedikçe, kendi istemedikçe değişmez ki zaten yanlış yaptığını düşünmediği için neden değişmek istesin ki?

      Kişi ancak kendini değiştirebilir. Ben de kendimi değiştirmeye odaklandım. Takılmak yerine takılmamaya seçiyorum. Tamam deyip geçeceğim :)

      Sil
    8. Yukarıdaki yorumunu şimdi gördüm evet ayıp etmiş ama onun da nedeni bu rolleri en baştan kendi üzerimize kendimiz yapıştırmamız. Bak dğn gece hiiiiç umrumda değildi saat başı kalktı çocuklara bakmak zorundaydı ve söylene söylene (fuck shit falan havalarda uçuştu) yaptı hiiiiiç oralı olmadım. Eskiden vicdan yapar aman ben hormonlar nedeniyle zaten uykuya ihtiyaç duymuyorum (hala öyleyim aslında 2 saat uykuyla hiç anlamadan geçirdiğim olur koca günü, eşim 7 saatin altında zombi gibi oluyor!) falan der koşardım çocuğa. Yani kendime yapıştırırsım görevim olurdu ve beklenti olurdu. Şimdi diyorum hayır sen de çalışıyorsun ben de sen de kalkacaksın ben de eşit her şey.. Böyle lafı uzatmadan dırdır etmeden tek cümleyle ve güvenle söyleyince hiiiiç de itiraz edemezler çünkü gerçek bu biliyorlar.

      Sil
    9. Tamam kendi istemedikçe değişmez ama bak terapide kural şudur: kendi istediğinin farkında olmayabilir, ikna edeceksin :)) yani tamam ben buyum değişemem diyorsa ama çevrendekiler seni böyle kabul etmiyorlar ya değişeceksin ya onları kaybedeceksin diyoruz yani dan diye haydi gel de değişme..

      Sil
    10. Sürekli olur mu elbette hayır ama arabaya rot balans ayarı gibi ara sıra ruhumuza da terapi ayarı. Hem kadın hem erkek için konuşuyorum. Değişirsin geri adım atarsın yine terapi yine değişirsin yani bu terapi aldım oh artık hayat boyu tamam mantığı yok, geri dönüşler olacak yine gideceksin alacaksın terapini :)))) biz nası zengin oluyoruz dermişim hahahha yok ama terapi süreci böyle, genelde uzun sürüyor aynen rot balans ayarı işte sürekli iki adım ileri bir adım geri…

      Sil
    11. Ya sen nasıl bir kadınsın???? Beni her koşulda gülümsetiyorsun, her düştüğümde elimden tutup yukarı çekiyorsun <3 iyi ki varsın! Ve ben kendimi şu an o kadar zengin hissediyorum ki benim diyen terapist boy ölçülemez :))))

      Sil
    12. <3 hislerimiz karşılıklı sayın bağyan

      Sil
  3. Olayı bilgece çözmüşsünüz Mrs. Kedi:) İlişkide kadın ve erkek arasında önemli farklar olduğunu sanırım daha önce tartışmıştık. Biz erkekler, herhangi bir konuda fikrimizi beyan etmeden önce niyetin ne olduğunu anlamak istiyoruz ama kadınlar bunu açıkça söylemek yerine bizlere bulmaca çözdürüyorlar:) Bu da sıklıkla yanlış anlamalara sebep oluyor ve tartışma böyle başlıyor. İş işten geçince gerekçelerini ortaya koyuyorlar ve o zaman biz onlara hak veriyoruz. Sıklıkla yaşadığımız bu tür olaylara son örnek bizim balkon camları konusunda oldu. Evin bütün pencere doğramalarını yeniletmiştik. Eşim keşke balkon camlarını söktürseydik dedi. Neden ki, böylesi daha güzel değil mi dedim. Yerler ahşap laminat kaplı, yağmur girer, kışın kapatırsın soğuk girmez, nereden geldi aklına şimdi bu dedim. Nereden bilebilirdim, o dışarıdan silmesi son derece zor olan camların temizlenmesindeki zorluğu düşündüğünü:) Camlara baktım pırıl pırıl. Hiç de değil dedi tozlanmış görmüyor musun? Eşime kalsa her Allah'ın günü cam silecek! Valla ben toz moz görmüyorum dedim. Bu kez tartışmadık ama buna benzer olaylar bazen büyüyor. Bir süre sonra ona hak versem de vermesem de uzatmıyor, dediğini yapıyorum:)

    Beklenti meselesine gelince; evet, ben de fazla beklenti içerisine girmenin insanı mutsuz edeceğini düşünüyorum. Bu yüzden beklenti seviyemi en alt seviyede tutmaya çalışıyorum. Yazınızın başında bahsettiğiniz olayda tamamen size hak verdim. İnsanda empati duygusu da gelişmiş olmalı. Belki o işi bir kişi yapabilir, diğerlerinin beklemesi anlamsız olabilirdi. Fakat dediğiniz gibi size işi bırakıp arkalarını dönüp gitmeleri kabalık. İnsan kendini salak yerine konmuş hissediyor. Bu tür işleri ne kadar üstlenirseniz sırtınıza o kadar yük bindiriyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Valla ben toz moz görmüyorum" cümlesi hepten çileden çıkaran bir cümle olabilirmiş eşiniz için :))) "İnadına mı yapıyorsun böyle?" diye hepten sinirlenebilir insan :)) Tam o anda "Aaa ben hiç böyle düşünmemiştim, haklısın hayatım" diyerek durumdan sıyrılmak aslında en mantıklısı ama işte erkekler çoğunlukla sıyrılmakta değil de dikine gitmekte ihtisaslı anladığım kadarıyla :)) İşin şakası bir yana kadın-erkek ilişkilerinde sakin kalmak ve sorunları uzatmamak en iyi çözüm Mr. Kaplan :) Diğer mevzuya gelince dediğiniz gibi biraz empati bekliyor insan elde değil ama işte yoksa da çok takılmamak lazım :)

      Sil
  4. Zümre tutanağı, ıyyh :( Birden öğretmenlik günlerime döndüm ve emin olun aynı şeyleri yaşadım. Hele de zümrenin çoğu erkekse, "Ya Hocanım sen yaparsın, aslansın, kaplansın" deyip arazi olurlardı. Bütün okullarda aynı şey demek ki. Boşverin gerçekten geçip gidiyor, işte emekliyim ve siz yazmasanız zümre neydi hatırlamayacaktım bile. Çok sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten geçip gidiyor dediğiniz gibi :) Sevgiler <3

      Sil
  5. Alkışlıyorum.. Yapıcı bir yazı!

    KuyruksuzKedim gözlerinden öpüyorum :)

    YanıtlaSil
  6. beklentisizlik özgürlük ve huzur yaaa :)

    YanıtlaSil
  7. Dün akşam erkek arkadaşımla gecenin ikisine kadar kavga ettik. Ve şimdi bu yazına denk geldim. Evet aslında beklentiye girmemek gerekiyor. Bu kendimizi yormaktan başka bir şeye yaramıyor. Bende aslında kavga etmek vır vır konuşmak istemiyorum ki benim kavga sırasında ağzımdan çıkanı kulağım duymuyor. Anlasın ve bir daha yapmasın istiyorum. Ama iş kavgaya dönüşünce o da gardını aldığı için, anlamak yerine karşı tezle beni vurmaya çalışıyor. Bunun sonunda da anlaşma sağlanamıyor.Kimse birbirini anlamadan konu kapanıp tamam yeter artıkla kapanıyor. Şimdi karar verdim de senin yöntemini denemeliyim. Gerçekten çok mantıklı. Zaman alır ama sonunda anlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam da dediğin gibi oluyor. Olay anlaşmaktan çıkıp "Sen şöyle yaptın, sen de böyle yaptın; sen şöylesin, e sen de böylesin"e dönüyor. Bir nevi sidik yarışı maalesef.
      Benim kavga sırasında ağzımdan çıkanı kulağım duysa da dilim durmaz. En son söyleneceği en baş söylerim. Sonra da haklıyken haksız duruma -düşerim- düşüyordum. Artık kendimi sıkıp susuyorum. Daha doğrusu "Keşke basitçe "Fark etmeden yapmışım. Daha dikkat ederim." ya da "Senin böyle düşüneceğini bilmediğim için öyle yaptım." desen de konu kapansa ama olsun ben uzatmayacağım" deyip susuyorum. Ben susunca o da uzatamıyor. Kavga başlamadan bitiyor böylece :)

      Sil

Pazar Mesaisi ve Kendine Ait Bir Oda

Öğretmen olmak bazen eve sınav kağıtları ile gelmek, bazen gönüllü etüt yapmak, bazen gönüllü gözetmen olmak, bazen hem ana-baba olmak manas...