Salı, Mart 29, 2022

Ne Kadar İyi Geldiğini Unuttuğumuz Şeylere Geri Dönelim

Bugün spor salonundaki 2. günümdü ve spor yaparken kendimi o kadar iyi hissettim ki nasıl oldu da bıraktım ben bu spor işini diye şaşırdım kendi kendime. Çalışmamı tamamladığımda yüzümdeki gülümsemeyi anlatamam ama gösterebilirim :)



Spor salonuna gitmeden önce diyetisyen arkadaşıma uğradım, kilo vermek yerine kilo almam gerektiğini söyledi. Kilo, yağ, su ölçümü yapılınca kurtulmam gereken 2 kg yağ kütlesine karşılık en az 5 kg kas kütlesi kazanmam gerektiğini öğrenmiş oldum. Buna göre bir beslenme planı oluşturacağız. Kas oluşumu için spor öncesi ve spor sonrası beslenme önemli; spordan 45 dk önce filtre kahve ya da Türk kahvesi ile bir hurma yenebilir, spordan 45 dk sonra ise protein ağırlıklı beslenmek gerekiyor. Beyaz et ya da muzlu yulaf ezmesi yenebilir. Seçenekleri çeşitlendirmek mümkün mesela chialı puding olabilir ya da tam tahıllı ekmek ile avokadolu ton balıklı sandviç olabilir. Diğer seçenekleri sonraki yazılarda detaylı yazayım :) 

Umarım ilerleyen günlerde de şu anki heves ve heyecanım böyle devam eder :) 

Pazartesi, Mart 28, 2022

Yeniden

Uzun zaman sonra tekrar spora başladım. Son 3 yıldır kilomu kontrol etmekte zorlanıyorum. Eskiden kilom 62-64 aralığında gidip gelirken önce 64-66 sonra da 66-68 aralığına transfer olmuştum (Boyum 1.78 :) Spor yapsam dahi boğazımı tutamadığım için bir türlü 66'dan aşağı düşemiyordum. Ama şu yazımda bahsettiğim üzere en azından tokken kendimi tutayım gereksiz yere yememeyeyim mantığı ile biraz hafiflemeye başlamıştım. Üstüne bir de ağır hasta olup yatağa düşünce 3 yıl sonra tartıda yeniden 64'ü görebildim :D Tabi bu fırsatı kaçırmayayım spora da başlayayım dedim. Amacım biraz incelmek, biraz kas yapmak, en azında %25 olan yağ oranımı daha makul seviyelere çekmek :D



Öncesi - Sonrası fotolarını çok severim :D

Yan binanın altında güzel bir spor salonu var. Dün gidip bir ön araştırma yapmıştım, bugün de gidip kaydoldum ve hemen başladım. Gün ya da saat sınırı yok, istediğim zaman gidebiliyorum ve 3 aylık kampanyalı fiyat 750 TL ki aylık 250 TL gayet makul geldi bana zira bugün bir markete girince 250-300 TL'den aşağı çıkamıyoruz zaten. 

Bugün koşu bandında 20 dk, bisiklette 15 dk ve eliptikte 15 dk olmak üzere toplamda 50dk.lık bir çalışma yaptım. 2 gün daha böyle olacakmış, sonra 1,5 hafta hoca eşliğinde çalışacağım. Toplamda 2 haftanın sonunda bana bir program oluşturacaklar ve onu takip ederek kendim çalışmaya devam edecekmişim. Spor salonuna ait bir fitness uygulaması var, antrenman planı oraya yüklenecek.

Yağ yakımı ve kas oluşumu için beslenme çok önemli, kaslar için protein ağırlıklı beslenmek gerekiyor. Burada gönüllü olarak çalıştığım kültür sanat evinden tanıştığım diyetisyen bir arkadaşım var. Yarın ona gidip uygun bir beslenme planı almayı düşünüyorum. Gerçi beslenme konusuna çok yabancı değilim. Daha önce bu konuda kapsamlı araştırmalar yaptım; birkaç kez diyetisyen yardımı aldım. Yakın arkadaşlarım Şehnaz ve Oktay'la ortak sitemiz fitizbiz.com'da birçok yazım mevcut. Ama bu kez plaj sezonunu açmadan  şu yağlardan kısa sürede ve kalıcı olarak kurtulup yerine kas kütlesi koymak istiyorum :D 

Şimdilik durum böyle, gelişmeleri yine yazarım :)

Pazar, Mart 27, 2022

Mini Macera :)

Anne-kız maceralarımıza bir yenisini ekledik ve bugün ilk kez yanımızda Evrim olmadan Hopa'dan Artvin'e gittik (Normalde Rize'ye ve Trabzon'a kadar araba kullanıyorum ama Artvin yolu 1 saatlik bir yol olmasına rağmen ardı arkası gelmeyen çok derin virajlardan oluşuyor ve yolun sağ tarafı doğruca nehre giden bir uçurum gibi).

Arya'nın Bilsem sınavı vardı Artvin merkezde. Şans bu ya Evrim bugün çalışıyor. Hâl böyle olunca iş başa düştü. Daha önce defalarca kez kullandım o yolda araç ama yanımda hep Evrim vardı. Evrim onsuz gideceğimiz için tedirgin oldu, başta dolmuşla gidin falan dedi ama sonuç olarak arabayla gitmemizi kabullendi.

Hava güneşli, yol açıktı. 1 saatte rahat rahat gittik. Sınav kolaymış, Arya tüm soruları yaptım dedi ama bakalım :) Giderken "Dönüşte yol kenarında durup piknik yaparız" demiştim Arya'ya; ona sandviç hazırlamıştım, kendim için de dün yaptığım yalancı kişten aldım yanımıza, 2 de ayran ile mükemmel bir mini piknik yaptık :) 




Yiyeceklerimizi yedikten sonra Arya'nın ısrarı sonucu az ilerideki patikayı takip ederek nehir kenarına indik. Arya taş sektirirken ben de biraz kitap okudum. Yaz olsa kesin nehire girerdik :)) Bir dahakine o zaman diyerek ayrıldık nehirden. Yolun geri kalanında Arya uyudu, ben de en sevdiğim şarkıların eşliğinde keyifle sürdüm arabayı.






Anne-kız maceralarımıza yenilerini eklemeyi seviyoruz :) Ara tatilde bir Zipline macerasına atılabiliriz belki 🤩 Evrim duymasın 🤫😂

Cumartesi, Mart 26, 2022

Muhteşem Bir Dans

Ben ıspanak, sen pırasa 
Pek sık gelmeyiz bir araya
Ama olur ya mutfak meraklıları hani
Ne bulsa yakıştırır birbirine 
Hah işte denk gelirsek öylesine 
Doyum olmaz aşkımızın lezzetine


Başlıktan sonra yukarıdaki satırlarla karşılaşınca umarım gülümsemişsinizdir ufaktan :) Ben çocukluktan beri çok severim ıspanağı ama ayıklayıp temizlemesi çok zor olduğu için çok sık almıyorum. Çok canım isterse de temizlenip dondurulmuş ıspanak alıyorum. Pırasa ise olgunluk aşkım :D Çocukken pek de bayılmazdım ama artık onu da çok seviyorum.

Geçen hafta Migros'tan bir paket pırasa almıştım, portakallı zeytinyağlı pırasa yapmak için ama fırsat olmadı. Buzlukta da epeydir bekleyen bir paket ıspanak vardı. Pirinçli yemeğini yapayım diyordum ama o hâlini Evrim yemiyor. Sonra aklıma ikimizin de çok sevdiği şu pazılı kişi ıspanaklı yapmak geldi ama onu yapmaya da biraz üşendim. Kolaya kaçayım yalancı kiş yapayım dedim ve pırasayla ıspanağı buluşturup muhteşem dansları için heyecanla işe koyuldum. Sonuç cidden mükemmel 😍

Tarifini şuraya bırakayım :)

Malzemeler:

  • Yarım kg kadar pırasa (1 kilonun yeşil kısımlarını ayırıp pırasa tavası yaptım :) 
  • 1 pkt dondurulmuş ıspanak (siz isterseniz tazesini kullanabilirsiniz tabi ki :) 
  • 2 yumurta
  • 1 pkt krema
  • 2 su bardağı yulaf ezmesi
  • 1 pkt. kabartma tozu
  • 1 tatlı kşğ. tuz
  • 1 çay kşğ. karabiber 
  • 1 çay kşğ. kırmızı pul biber
  • 2-3 tutam susam
Hazırlık:

Pırasaları boylamasına ikiye keserek ince ince doğrayın. Tavada kavurun, üstüne ıspanağı ekleyip buzu çözülene dek kavurun. Soğuması için geniş bir tabağa alıp açık camın önüne bırakın. 2 bardak yulaf ezmesinin 1 bardağını blenderdan çekip un haline getirin. Çukur bir kapta yumurtaları çırpın, kremayı ekleyip tekrar çırpın. Un haline getirdiğiniz yulafları, kabartma tozunu ve baharatları ekleyip çırpın. Ayırdığımız 1 bardak çekilmemiş bütün yulaf ezmesini ekleyip kaşıkla karıştırın. Soğumaya bıraktığınız pırasa-ıspanak karışımını yumurtalı karışıma ekleyip iyice karıştırın. Büyükçe bir borcamın içine yağlı kağıt serip harcı içine dökün. İyice düzelttikten sonra üstüne susam serpip önceden ısıtılmış 185 derece fırına atın. İçi pişip üstü kızarana dek yaklaşık 15-20 dk pişirin. 




Çayla ya da benim tercihim olan ayranla servis edin :) 

Afiyet olsun :) 



Cuma, Mart 25, 2022

Hayaller

Evde geçen 3 günün ardından bugün ilk kez evden çıktım ve arkadaşlarımla buluştum. Yaz için hep birlikte 1 gecesi çadırda olmak üzere 3 günlük Sinop tatili yapalım diye konuştuk :) Evrim'in izin tarihine göre net planlama yapacağız umarım.

Evrim'e plandan bahsedince yol yüzünden başta biraz ırın kırın etti ama sonradan ısındı fikre :) Akşamüstü çıktığımız yürüyüş dönüşünde ise beni çok şaşırtan cümleler kurdu: "Arabayı değiştirelim, yerden yüksek, büyükçe bagajı olan bir şey bakalım, pikap tarzı olabilir." Son 2-3 yıldır bunları söyleyen bendim ve Evrim hep karşı çıkıyordu. Şimdi birden kendi bu cümleleri kurunca biraz şok oldum ve nereden çıktı şimdi diye sordum. Tabi sonra hemen toparlanıp ben kaç yıldır diyorum dinlemiyorsun, şimdi ne değişti acaba? diyerek takıldım Evrim'e. O zaman kamp yapan bir aile değilmişiz ama artık kamp yapıyormuşuz, eşyalarımız sığmıyormuş, bagajda yer kalmamış. Bisikletlerimizi de koyacak uygun aksam yokmuş zaten arabada. Bunları duyunca ben 2.dalgayla bir daha şok oldum tabi :))) Kocama n'aptın, gerçek Evrim nerede diye adamın yakasına yapışasım gelmedi desem yalan olur :)))



Velhasıl kelam düne kadar uzak olan hayaller bugün yakın oldu sanırım :) Tabi uygun bir araç bulana kadar daha epey yol vardır önümüzde ama fikren uzlaşmamız bile büyük bir adım bence :)

Daha önce yazdığım hayallerin doğru zaman geldiğinde nasıl gerçek olduğu ile ilgili yazdığım 3 yazım var. Aradım ama bulamadım maalesef. Bilgisayarda bakıp bulursam link eklerim. İnanıyorum bu kez de yazılan hayaller gerçek olacak ve ihtiyacımız olan o aracı bulacağız :)

Yazımı geçen yazdan kalan şu foto ile bitirmek geldi içimden:


Olur da gözünüze bize uygun bir araç çarparsa haber ediverin lütfen :) 

Salı, Mart 22, 2022

Ağaç Ev Sohbetleri #135

Yine yatak döşek hastayım :( Geçen ay da tam bu vakitler böyle hastaydım. Okul o kadar soğuk ki sürekli üşüyüp hasta oluyorum. Bu kez 3 gün evde yattıktan sonra dün inat - ya da salaklık - edip okula gittim ve bugün daha da kötüyüm. Sesim tamamen kısıldı. Az sonra doktora gideceğim. Saatin 8 olmasını beklerken bu haftaki Ağaç Ev sohbetine dahil olayım. Konu Deep'ten gelmiş:

"Ölmeden önce neleri yapmış olmak istersiniz?" 

- Bu güne dek yazdıklarımı bir dosyada toplamak, hepsini elden geçirmek ve daha katmanlı yeni öyküler eklemek, 

- Gitar çalmak - başlayıp başlayıp bırakmasam çoktan olurdu da işte - , 

- Dünyayı dolaşmak, 

- Kuzey ışıklarını görmek, 

- Motorsiklet kullanmak, 

- Sörf yapmak, 

- Tüplü dalış yapmak, 

- Parasailing ve paragliding yapmak, 

- İpli mağara tırmanışı yapmak, 

- Devasa şelalelerden atlamak, 

- Offroad araçlarla dağ tepe dolaşmak, bundan zevk alan yeni insanlarla tanışmak, 



- Arabayla kıyıdan kıyıdan tüm sahilleri gezmek, en güzel koylarda çadır kurmak, 

- İspanyolca'yı unutmadan önce İspanya'ya gidip bir süre orda yaşamak, 

- Artistik patinaj yarışmalarını canlı canlı izlemek, 

- Paten kaymayı öğrenmek, 

- Curling oynamak, 

- Dikiş dikmeyi öğrenmek, Arya'yla ikimize efil efil, renk renk elbiseler dikebilmek, 

... 

Şu an aklıma gelenler bu kadar ama kim bilir daha neler vardır zihnimin derinliklerinde, gönlümün köşelerinde :) 

Hadi siz de yazın ki okuyup yeni hayaller seçelim kendimize :) 

...

Update: Ses tellerim şişmiş; doktor 4 gün rapor ve konuşma yasağı verdi :( Hatta geçmezse pazartesi tekrar rapor verecekmiş. Evde kalmak neyse de konuşamamak kötü oldu. Evrim göbek atıyor, olsa kına da yakacak :))))

Pazar, Mart 20, 2022

Mizacımız ve Nihai Kimliğimiz

Bugünün asıl yazısı diğer blogumda ama oradaki bir cümleyi buraya taşımak istiyorum:

Doğuştan gelen mizacımız kim olduğumuzu belirlemede başrolü oynuyor. O temelin üzerine ailemizin ve okulun koydukları ile hayatın ilk yıllarında başımıza gelenler adım adım nihai kimliğimizi oluşturuyor.

İşte bu yüzden hayatın ilk seneleri çok önemli. "Görgülü kuşlar gördüğünü işler" derdi anneannem küçükler bir hata yaptığı zaman. O zamanlar tam anlamazdım ama anne-babaları eleştiriyormuş meğerse. Anne-baba olarak çocuklarımızın bizden ne gördüklerine, hareketlerimizden neler öğrendiklerine dikkat etmeliyiz. Aman onlar küçük ne anlayacaklar demek yapılabilecek en büyük hata. Unutmayalım ki onlar ortalama 2 yıl boyunca her duyduklarını kaydedip sonra da o kayıtları kullanarak konuşmaya başlayan canlılar. Aynı şekilde her hareketimizi kaydedip yarın önümüze koymaları da kaçınılmaz. Anne-baba olmak - aynı şekilde öğretmen olmak - çok ciddi bir mevzu ve büyük bir sorumluluk.  

Bugün çocuklara verdiğimiz tepkiler yarın onlardan alacağımız tepkilerin kaynağı. Bunun farkına varıp mümkün oldukça bu bilinçle hareket edersek daha iyi ebeveynler olabiliriz. Benim gibi fevri biri için bunu uygulamak çok zordu ama Arya'nın ani tepkilerini birebir benden almış olmasını görmek beni çok üzüyordu. Bir süredir bu konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Benim tepkilerim düzeldikçe onunkiler de düzeliyor :) Henüz yolumuz var ama eskiye nazaran epey ilerleme kaydettik. Ne demişler: "Başlamak bitirmenin yarısıdır" :) 

 



Perşembe, Mart 17, 2022

Ağaç Ev Sohbetleri #134 ve Bazı Anılar



Bu haftanın konusu Deep'ten:

"21. Yüzyıl dünyaya neler getirdi?"

Neler getirmedi ki? Sanki yıllardır hayatımızdaymışçasına onlarsız yaşayamayacağımızı sandığımız bir çok teknolojik cihaz ve uygulama aslında 21. yüzyılın ürünü. Hatta okuyunca "Yok canım! Olur mu öyle şey?" diyeceksiniz ama isterseniz hepsini internetten kontrol edebilirsiniz.

  • Apple iPod MP3 çalar (2001)
  • Facebook (2004 - Harvard öğrencileri için - 2006 Dünyaya açılış)
  • Youtube (2005)
  • Spotify (2006)
  • Kindle, E-okuyucu (2007)
  • Apple iPhone Dokunmatik telefon (2007)
  • Apple iPad Dokunmatik tablet (2010)
  • Instagram (2010)
  • Whatsapp (2010)

Yukarıdaki yeniliklerin yanı sıra bir de Covid-19 derdini getirdi tabi ki 21. yüzyıl ama o konuya hiç girmek istemiyorum. 21. yüzyılda yaşanan önemli bilimsel gelişmelerin bir kısmına da şu linkten ulaşabilirsiniz.

Sıraladığım tüm teknolojik gelişmelerin sözüm ona hayatımızı kolaylaştırdığı ya da hayat kalitemizi arttırdığı söyleniyor. Buna her zaman %100 katılmıyorum çünkü teknoloji bir şeyleri kolaylaştırırken o şeylerin değerini de azalttı bence bir miktar. Sevgili Buraneros'un şu yazısında bahsettiği duyguları yaşamak artık neredeyse imkansız maalesef. Çünkü artık kimse mektup yazmıyor birbirine. Sevgili Buraneros'un yazısına yazdığım yorumu buraya taşımak istiyorum:

"Ya sanırım ben bu teknolojinin bazı nimetlerini(?) pek de sevmiyorum. Mesela şimdi elimizde telefonlar çat görüntülü arıyoruz, pat mesaj yazıyoruz. Sevdiklerimizi özleyecek, duygularımızı besleyecek fırsat olmuyor. Nasılsa olsa her istediğimizde elimizin altında konuşma imkânımız. Eskiden mektuplaşılırdı. Mektup yerine ulaştı mı, cevap yazıldı mı acaba ne zaman gelecek cevap diye meraklanırdık. Hep bir heyecan, bir bekleyiş vardı. Mektup bekler gibi sevdiğimiz şarkıları da beklerdik radyoda çalsın diye. Radyodan istek yapmak diye bir şey vardı mesela. Radyo dinlerken şarkı falı tutardık, sıradaki şarkı benim olsun diye. Karışık kaset doldurmak, radyodan kasete şarkı çekmek... Sevdiğimiz şeylere ulaşmak için çaba harcardık ve daha kıymetliydi çaba harcadığımız her şey. Şimdi her şey parmaklarımızın ucunda, istediğimiz an emrimize amade her şey ama eski tat yok sanki.  Mektup arkadaşlığının tadı da bambaşkaydı. Üniversitenin ilk yılında o zamanki sevgilimle mektuplaşıyorduk. O kadar heyecanla bekliyordum ki anlatamam. Mektubu elimi alıp okumak nasıl muhteşemdi :) İlk mektupta Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "Esmer" şiirini yazmıştı sevgilim ve ben şiirin bir kısmını bugün bile hatırlıyorum."

O heyecanı hatırlattığı için Sevgili Buraneros'a tekrar teşekkürler :)

Mektubu yazan unutulmayı sonuna dek hak ediyor. Şiirse, mektubu yazanın değersizliğine rağmen unutulmayacak kadar güzel.


ESMER

Şarkılardan çıkıp geldi bir esmer ansızın
Koyu renk gözleri çıldırasıya hüzünlü
Bir esmer geldi pencerelerden kapılardan
Bir esmer geldi kokularla, baygın
Dökülmüş bir kadeh gibi
Kopmuş bir gerdanlık gibi
Bir esmer geldi darmadağın

Bir esmer geldi diyorum size
Tüy tüy
Işıl ışıl
Kapkara saçları alnına düşmüş
Öylesine öpülesi dudakları
Öylesine alımlı
Öylesine aşka çağıran
Şarkılardan masallardan romanlardan
Beste beste
Satır satır
Bir esmer geldi duman duman


Esmeri hüzzam makamında seviyorum
Bir kemanın telleri inliyor içimde
Bir kadın ud calip şarkı söylüyor
Sevdalı sesiyle çok dokunaklı
Esmerle göz göze geliyoruz
Ben ürpertiler içinde tutkun, ışımış
Oysa korkulu düşler içinde ağlamaklı

Bir sigara yakıyorum
Parmaklarımı yakıyorum
Al sana iste gördün mü
Mazot döküp denizlerini de yakıyorum İstanbul'un
Demek ki ben kundakçının biriyim diyorum
Esmerde bir telaş bir heyecan
Onun bu haline bitiyorum

Şimdi hep gölgedeyim gölgede
Bir esmer gölgede
Ellerimizle gözlerimizle hüzzam yaşamaktayız
Sırtımızda kamçılar şaklıyor vahşi, doru
Bir alanda şimdi onunla dört nalayız

Er geç tamamlayacağız birbirimizi
Bir yerde bir bütün olacağız
Umulmadık sonların özlemi içimizde
Ve o bir yerimizde
Burgu burgu sancısı özlemlerin
Derinlerde ta derinlerde
Er geç bir bütün olacağız


Daha güzelleşecek dizleri esmerin
Saçları daha bi kara olacak
Daha bir güzel
Daha bir hüzzam
Gitgide aydınlanacak güçlenecek
Gözlerinde pırıltısı pırlantaların
Dudaklarında şarkıların en güzeli
Bir gün geldiği gibi esmer
Şarkılarla gidecek


- Ümit Yaşar Oğuzcan

Çarşamba, Mart 16, 2022

Hayatı Paylaşmak

Hayat paylaşınca güzel. Mutlulukları, hüzünleri, hayalleri,  yenilgileri, başarıları... 

Sadece yaşamak yetmiyor insana, paylaşmak da istiyor insan. Evrim'le 16 yıldır paylaşıyoruz hayatı. Defalarca kez ağladım göğsünde, defalarca kez güldüm kahkahalarla yanında. Günümü anlattım, gününü dinledim; rüyalarımı anlattım, izlediği -hiç ilgimi çekmeyen- dizileri/filmleri dinledim. Sonra bir şeyler oldu ve biz anlatmaktan vazgeçtik. Anlatacak bir şey kalmamıştı belki de. Başkalarına anlattık bir süre, başkalarını dinledik. Ben boş vakitlerimi arkadaşlarımla doldurdum, o da bilgisayarı ve oyunlarıyla. Zaman akıp gitti. Tam da böyle olması gerekiyordu sanırım. Konuşmayı özledik, paylaşmayı özledik, anlatılacaklar biriktirdik. Değiştik, büyüdük. Şimdi yeniden paylaşıyoruz. 

Evrim gün içinde izlediği kısa, komik, ilginç videoları atıyor, ben de bloglarda okuduğum ilginç şeyleri anlatıyorum ona. Ben gün batımlarını çok sevdiğim için Evrim evdeyse birlikte izliyoruz, değilse birbirimize fotoğraf atıyoruz. Evrim bir şeyler izlemeyi çok sevdiği için birlikte dizi ya da film izliyoruz. Her fırsatta sohbet ediyoruz. İşten güçten pek konuşmamaya çalışıyoruz çünkü ikimizin yöntemleri çok farklı, bakış açılarımız ve aynı durumlara vereceğimiz tepkiler taban tabana zıt. İş konuşursak illa ki tartışıyoruz :))) Gerek yok :D 

Bugün birlikte kahvaltıya gittik Evrim'le. Hafta ortasını hafta sonuna çevirdik, uzuuuuun uzuuuun kahvaltı yaptık :) Sonra buz gibi havada birbirimize iyice sokulup koşarak eve geldik. Tüm gün battaniye altında dizi izledik, Designated Survivor. Karşılıklı çay içip tatlı yedik :) Sonra Arya gelince ben onunla kız tavlası oynayıp yemek hazırladım, Evrim de kendi odasına çekilip bilgisayarıyla hasret giderdi :))) Az sonra Arya ile satranç oynayacaklar. Ben de duş alıp keyfime bakacağım :)

Güzel bir gündü :) Full ders ve nöbet günü öncesi enerji ve mutluluk depolamış oldum :)


Pazar, Mart 13, 2022

Son 3 yıl ve 13 Mart

3 yıl önce bugünlerde babam apandisit ameliyatına alınınca apar topar Manisa'ya gitmek zorunda kaldım ve hayatım o an itibariyle bir süreliğine raydan çıktı. Evrim vardiyalı çalıştığı için Arya birkaç gün sırayla arkadaşlarımızda kaldı, ben de babamla hastanede kaldım.

Babamı hastaneden eve getirmeden önceki gün evi hazırlamak için Çandarlı'ya geçtim, o gece kardeşim babamla kaldı. Ev berbat haldeydi ve temizlemek tüm günümü aldı. Her şey bittiğinde akşam olmuştu. Çok acıkmıştım ve yemek yapacak halim kalmamıştı. Dışarı çıktım, daha önce babamlarla gittiğimiz salaş bir restorana gitmeyi planlamıştım ama yorgunluktan mı dalgınlıktan mı bilmiyorum yanlış sokağa sapmışım. Kendimi sahilde buldum. Geri dönecek gücüm de kalmadığı için gözüme çarpan ilk balık restoranına oturdum. Izgara balık ve bir duble rakı söyledim. Aslında amacım bir tek söylemekti ama ağzımdan duble çıkınca geri de almadım. Yanlış yola saparak başladığım geceye yanlış sipariş vererek devam ediyordum. Siparişim gelene dek kitabımı okumaya çalıştım ama oturduğum masanın manzarası o kadar güzeldi ki bir süre sonra kitabı bırakıp düşüncelere daldım.

O gece o masada düşündüklerim sonraki 3 yılda yaptığım bir çok şeyin kaynağı oldu ve sanırım hayatımı tümüyle değiştirip derinden sarstı. 33 yaşındaydım ve hayattan beklentim alabileceğimin çok ötesindeydi. Yıllar önce annemin 41 yaşında ölmesiyle yüzleştiğim hayatın kısalığıyla, 1 yıl önce kanser olduğumda tekrar karşılaşmıştım. Şimdi de babam aniden ameliyata alınmıştı. "Her an her şey olabilir" düşüncesi zihnimi sarmış; hayal ettiğim, arzuladığım her şeyi çok geç olmadan yapma isteğiyle yanıp tutuşmaya başlamıştım. O gece aklımdan neler geçti neler... Sonraki birkaç gün kafamın içi dumanlı bir dağ gibiydi. Babam biraz ayaklanınca onu kardeşimle bırakıp eve döndüm ama giden Rüya ile dönen Rüya aynı değildi. 

Aşağıdaki fotoğrafı 13 Mart 2019'da, yani eve döndüğümün ertesi günü çektim.

 


Eve dönüş yolunda kendime dönmek için çok uğraştım. Ama başaramadım. 3 yıl sürecek bir boşluğa düştüğümü bilmiyordum başlarda. Kendimi dağlara tepelere, yollara, denize vurdum. Kim olduğumu, ne yaptığımı sorgulayıp durdum. Kızdım, bağırdım, çağırdım... İsyan ettim. Ağladım. Alıp başımı kaçmanın eşiğine kadar gelip gelip kaçamadım. Nefes almak için koştum, yüzdüm, araba sürdüm, kavga ettim, küstüm... Aklıma gelen her şeyi denedim. 

Bu 3 yıl içine bir de pandemi sığdı. Nasıl bir tesadüfse 13 Mart 2020'de ara verildi okullara. Yukarıdaki fotoğraftan tam 1 yıl sonra. Yılın yine aynı zamanı ve yine değişen, insanı alt üst eden koşullar... Koskoca bir yazı evde geçirdik. Tüm gün balkondaki salıncakta kitap okudum. Zorunlu olmadıkça içeri girmedim hatta bazı geceler salıncakta uyuyakaldım. Evde geçirdiğim upuzun zamanlar içine düştüğüm boşluğu büyüttü ilk zamanlarda. Sonra yavaş yavaş da olsa normalleşmeye başladı hayat. 8. sınıflara giriyor olmam başıma gelebilecek en iyi şeydi sanırım pandemi sürecinde çünkü uzaktan eğitimden kurtulan ilk gruba dahil oldum ve bu sayede evden çıkabildim. Ama yeterli değildi.

İşler bu okul yılının başında okulun tam zamanlı ve tam kapasiteli açılması ile biraz normalleşmeye başladı. Sömestr tatiliyle birlikte üzerimdeki ölü toprağından tamamen kurtuldum sanırım. Ankara seyahatim ve Arya ile anne-kız Erzurum gezimiz bana tahmin ettiğimden çok daha iyi geldi. 3 yıldır o kadar yorulmuş, nefes almaya çalışırken kendimi o kadar nefessiz bırakmışım ki... İşin ucunu bırakıp hayatın akışına kapılınca sorunsuz nefes alabildiği görmek şaşırtıcı olduğu kadar mucizevi de geldi bana :) Aslında çok normal olan bir şey biliyorum ama ben hasret kaldığım için bana mucize gibi geliyor :)

Geçen 3 yılda her şey nasıl değişmiş yeni yeni fark ediyorum. Hayatımızın ne kadar kolaylaştığını görmek için durup bakmam gerekiyormuş. 3 yıl önce zor olan her şey şimdi çok kolay. Hatta o zaman sorun olan şeylerin şu an esamesi bile okunmuyor. 3 yıl önce Mart'ta kaybettiğim nefes alma yetimi, 3 yıl sonra Mart gelmeden geri kazanmış olmak muhteşem :) 

Biliyorum orada bir yerlerde benim gibi nefes alamayan birileri daha var. Nefes almak da bisiklete binmek gibi, bir kez yapabildiysen yine yapabilirsin. Sadece denemelisin! 

Cuma, Mart 11, 2022

Şaşırtıcı ama Gerçek

Son bir hafta on gündür acıkmadan bi'şey yememeye ve tatlı tüketmemeye dikkat ediyorum çünkü sivilcelerimi kurutmak için kullandığım ilaç yüzünden değerlerim yükselmiş; doktor beslenmeme dikkat etmem gerektiğini söyledi. Hâl böyle olunca sağlıklı şeyler yemeye ve az yemeye özen gösteriyorum. Şaşırtıcı ama pek de zorlanmıyorum :) 

Spor ve diet yapmadığım hâlde sadece azıcık dikkat ederek kısa sürede 66.7'den 65'e düştüm. Bu arada fark ettim ki ben hep stresten, sinirden, sıkıntıdan acıkıyormuşum. Çünkü şu an çok daha az yiyerek çok daha az acıkıyorum. Aklıma kolay kolay yiyecek, abur cubur, tatlı gelmiyor. Gelse bile açlık hissetmediğim için ille de yemeliyim diye kıvranmıyorum.

Önceden sabah kahvaltı ettiğim halde öğle arasına kadar zor dayanıyordum. Karnımda kepçeyle kazı çalışması yapılıyordu sanki :))) Şimdi öğle arası bile tam acıkmış olmuyorum. Okuldan eve gelince yine acıkırdım, o da bitti. Akşam bile çok acıkmış olmuyorum artık. 

Günde 5-6 kez - sonuncusu yatmadan hemen önce ve mümkünse tatlı olarak - bir şeyler yerken şimdi günde 3 kez yiyorum. Yediklerim de şöyle:

Sabah:

  • 1 haşlanmış yumurta ya da tavada çırpılmış yumurta (omlet değil :) 
  • 1 muz
  • Bir parça peynir 
  • 2 siyah zeytin
  • 2 ceviz

Öğle:

  • Ev yapımı çorba ya da ton balıklı salata

Akşam:

  • Çorba ya da ev yemeği 

Arada olur da mutfağa uğrarsam:

  • Çiğ kuruyemiş
  • Hurma
  • Yoğurt 

İçecek konusuna gelince, kola vb gazlı içecekleri yıllar önce Arya'ya hamileyken bırakmıştım zaten. Genellikle ya ayran içerim ya da çok nadiren ice-tea. Bir de arada sırada yeşil çay içiyorum. Haftada bir iki kez ya bira ya şarap içiyorum, onu da atlamayayım :D Bir ara gün aşırı içiyordum ama artık pek canım çekmiyor. 

Tüm bu yazdıklarıma bakınca, mutfakla ilişkimin ruh halimle ters orantılı olduğunu görmek zor değil. Kendimi iyi hissettikçe, hayattan keyif alıp "doydukça", mutfakla ilişkim "ihtiyacım kadar" seviyesine geldi :) Önceden çoğunlukla sadece iyi hissetmek için yediğimi bilsem de şimdi karnımdaki kazınma hissinin bir kısmının da aslında gerçek açlık olmayabileceğini düşünüyorum. Artık aklıma bir şey düşünce daha tam farkına bile varmadan "Henüz aç değilim, yememe gerek yok" deyip işime devam ediyorum ki bu benim için baya hayret verici bir gelişme :D

Bakalım, umarım böyle devam eder :) 


Konuyla çok alakasız olan bu videoyu neden eklediğime gelirsek, biz Evrim'le Hercule Poirot* hayranıyız :) David Suchet'in tam 25 yıl boyunca hayat verdiği karakteri kendi sesiyle anlattığı bu video bence çok etkileyici. Böyle bir köşede dursun :) 

*Söylemesi biraz zor olan bu isim tam olarak - Herqul Puaro - şeklinde telaffuz ediliyor :D


Çarşamba, Mart 09, 2022

Bahar

Bugün "English Together" isimli mesleki eğitim semineri için Arya'nın okuluna gittim ve hazır gitmişken Arya'nın öğretmeniyle de görüştüm.

Öğretmeni, Arya'dan çok memnun olduğunu ve Arya'nın sınıfın en iyi 2 öğrencisinden biri olduğunu söyledi. "Birinciliği 2 arkadaş paylaşıyorlar" dedi :) O an ne kadar gurur duyduğumu anlatamam. Öğretmen, "Arya dersleri dışında davranışları ile de örnek bir öğrenci." deyince sevinçten havalara zıplamamak için zor tuttum kendimi :D Demek ki Evrim'le bu ebeveynlik işini iyi kotarıyoruz :) 

Eğitim sonrası eve gelip bir uyumuşum off :D Uyanınca biraz blog alemine daldım. Canım Ceren'im 3Aylık Bahar Planı'nı paylaşmış blogunda ve bizlere de yapmamız için bazı egzersizler bırakmış. İlk egzersiz kim olduğumuz ve kim olmak istediğimize dair. 

Ben Kimim?

1) Dışa dönük, sosyal biriyim.

2) İyi bir anneyim.

3) Aldığı sorumlulukları mutlaka yerine getiren biriyim.


Kim olmak isterdim?

1) Zor anlarda daha sakin kalıp mantığın sesini duyabilmek, 

2) Kendi mutluluğumu baltalama huyumdan kurtulmak, 

3) Kendimden daha az şüphe etmek, kendimi daha az suçlamak isterdim. 


Bu üç isteğime ulaşırsam daha da derdim tasam kalmaz gibi geliyor nedense :)))) 

Canım Ceren bu egzersizin devamında bahar için planlarını da yazmış ama ben cesaret edemiyorum. Çünkü ben uzun vadede planlara uyamıyorum. Anlık olarak yapayım desem de iş zora girince çok stres oluyorum. Planı yapan ben, plana uyamayan ben, kendi yaptığım plana uyamadığım için stres olan yine ben :))) 

Ocak sonu - Şubat başından itibaren hayatın bana sunduklarına odaklanıyorum. Öyle olsa, böyle olsa; şöyle yapsam... demiyorum. Sadece o gün, o an ne yapmam gerek, ne yapabilirim, ona bakıyorum. Yapılacaklar bitince kendime vakit ayırıp kitap okuyabilirsem ya da Evrim'le güzel bir film izleyebilirsek günü kârlı kapatmış hissediyorum :) Arya ile birlikte kitap okumak ya da kutu oynamak da günü kârlı hâle getiren favori aktivitelerimden oldu son zamanlarda. 

Arya'nın büyümesi ile - daha doğrusu benim sonunda onun büyüdüğünü fark etmem ile - işler epey kolaylaştı. Kendime ait daha çok vaktim ve daha çok alanım var. Evrim de son zamanlarda daha planlı programlı hareket ediyor ve bir şekilde ailecek ya da başbaşa güzel zaman geçirebiliyoruz. E daha ne olsun zaten :D İşte bir de yukarıdaki 3 maddede gelişim kaydedersem oldu bu iş :D

Bahar güzellikler getirsin hepimize :) 


Dipnot: Baharla ilgili şimdilik tek planım deniz sezonunu açmak :) Hedefim 23 Nisan, bakalım havalar izin verecek mi :D

Salı, Mart 08, 2022

Hikayenin İçinde Kal!


 "Bazen hayatın nasıl olacağına dair kafanda kurduğun resmi bırakmalı ve

içinde olduğun hikayeden keyif almayı öğrenmelisin."


O kadar doğru ki! Ne zaman şikayet etmeyi, mızmızlanmayı bıraksam ve önüme baksam - gerçekten baksam - onlarca güzellik görüyorum. Sorun durup önümüze bakabilmekte. Kafamızdaki hayaller öyle uçsuz bucaksız ki... Ama işte hayal bu, sonu yok. Birine ulaşsan diğeri içinde kalacak. Oysa elimizdeki güzellikler uzansak dokunacağımız mesafede.

İçinde yaşadığımız hikayede mutlu olmanın yolu çok kolay: "Hikayenin içinde kalmak, anı yaşamak!"

Kıymetini bilerek yaşadığım her an o kadar iyi ve mutluyum ki bu hissi hiçbir şeye değişmek istemiyorum. Kafamın karıştığı, içimin daraldığı, her şeyin boğucu geldiği anlarda kendi kafamın içinden çıkıp gerçekte olana odaklanmak gerektiğini bilmek umut veriyor. Hayat iniş çıkışlarla dolu, bunu değiştiremeyiz ama ne yöne bakacağımız bize kalmış. Uçurumun dibine de bakabiliriz, masmavi sonsuz gökyüzüne de :)

Göğe bakalım!





Pazartesi, Mart 07, 2022

Kaçamak

Her şey öyle güzeldi ve bize o kadar iyi geldi ki... 😍🥰❤️ 

Cumartesi günü Hopa'ya yarım saat mesafedeki Oce Köyü'ne kurulmuş olan DoğadaKal bungalovlarına kalmaya gittik. Evrim, 10. evlilik yıl dönümümüz için bir jest yapıp mini bir kaçamak planladı; bana da ilk kez hiçbir detayla boğuşmadan sadece tadını çıkarmak kaldı :D

O kadar güzel bir yerdi ki nasıl anlatsam eksik kalacak. Fotoğraflarla anlatmaya çalışayım :) 

Biz bu gidişimizde 10. yıl şerefine en büyük bungalovlardan birinde kaldık ama bir dahaki gidişimizde daha ufak olanları da deneyeceğiz :D Kaldığımız bungalovun altından dere akıyor; bungalovun zeminin büyük kısmı cam ve dere görünüyor.



Bungalovun içinde asma kat ve orda da çift kişilik bir yatak vardı.


Arya'yı götürmediğimizden üst katı kullanmadık ama Arya olsa bayılırdı :D


Şu yanımdaki şömineye aşık olmamak mümkün değil! 

Fırsat bu fırsat şömine yakmayı da öğrenmiş oldum; zamanında beslemek, ateşi boğmamak ama çok da boş bırakıp söndürmemek gerek 🔥 Azcık ukalalık yapayım😁 Şöminenin önünde oturup Hercule Poirot izlemek, kitap okumak, karşılıklı kahve içip sohbet etmek çooooooook keyifliydi 😍


Gece her şey ayrı bir güzel oldu, masal diyarı gibiydi :)



Bazı yerlerde her şey çok güzel olsa da yemeklerde aynı kaliteyi tutturamıyorlar.
Ama bu kez yemekler de çok lezzetliydi :)


Yemekten sonra canlı müzik de olunca değmeyin keyfimize :D



Müzikten sonra biraz da bahçede yanan ateşin başında oturup odamıza döndük. Yanımızda şarap götürmüştük; şömine başında içtik ve bir bölüm daha Poirot izledik :) 

Sabah kuş sesleriyle uyanmak şahaneydi! Kahvaltıya gelirsek, tam bir efsaneydi 😍 Kıvamında pişmiş sahanda yumurtasından sıcacık minik mısır ekmeklerine, çifte kavrulmuş bol mısır unlu muhlamadan ev yapımı reçele kadar isteyebileceğimiz her şey vardı ve miktarları da tam iki kişilikti :)


Kahvaltıdan sonra odaya dönüp toparlandık ve zor da olsa şömineyle vedalaşıp ayrıldık :))) Yaz gelip hava dereye girilecek kadar ısındığında Arya ile birlikte tekrar gidip 3-4 gün kalmayı planlıyoruz. Aşağıdaki fotoda görünen daha ufak bungalovlarda 5 gecelik kahvaltı dahil paketler şu anda çok uygun ama muhtemelen yaza kadar zam gelir. Bakalım kısmet :D 







Madem Karadeniz'deyiz, günün şarkısı da Karadeniz'den gelsin :)


İmera - İmera Fera


Cuma, Mart 04, 2022

Keyifliyim :)

Anne-kız karşılıklı kahvaltı yapıp "Hadi! Hadi!" demek zorunda kalmadan keyifle hazırlanmak ve geç kaldık telaşı yaşamadan okula gidebilmek o kadar güzel ki 😊


Bu keyfimin bir diğer sebebi Evrim'le yapacağımız 2 günlük küçük bir kaçamak olabilir tabi 🤩

Bugünün şarkısı böyle sabun köpüğü kıvamında ama bahar neşesi taşıyor yine de :) 



Çarşamba, Mart 02, 2022

Hayatı Paylaşmak ve Köfteli Çorba

Hayat zor mu yoksa onu zorlaştıran biz miyiz emin değilim. Tek bildiğim herkesin hayata bakışı farklı ve bu farklar işi biraz çetrefilli hâle getirebiliyor bazen. 

Peki n'apalım?

Konuşalım!

Biz Evrim'le ilişkimizin ilk yıllarında saatlerce bıkıp usanmadan sohbet eder. En ufak zerremize kadar birbirimizi tanımaya anlamaya çalışırdık. Tanıştığımız gece gün ışıyana dek  konuşmuştuk :) 



Zorlu geçen son 2-3 yılda pek konuşmadık. Bunun sebebi biraz Evrim biraz bendim. Evrim'in vardiyalı çalışması, sürekli değişen uyku döngüsü, iş dışı zamanda uyumak ve kendine zaman ayırmak istemesi ile benim ve Arya'nın ihtiyaçları sürekli ters düştü. Bu süreçte her konuşmamız kavgaya dönmeye başladığı için bir noktadan sonra konuşmaz olduk. Eskiden birlikte vakit geçirmeye bayılır, beraber oyun oynar, film izler, kendi öykülerimizi ve senaryolarımızı birbirimize anlatıp fikir alışverişi yapar, her seferinde bir adım ileri gitmiş ve birlikte büyümüş olurduk. Ama dedim ya işler bir noktada sekteye uğradı. 

"Günaydın, geldin mi, çıkıyor musun, iyi geceler" gibi cümleler hariç hiç konuşmadan geçen günlerimiz hatta belki de aylarımız oldu. Ne zaman oturup konuşsak kavgaya dönüştüğü için bir noktada durup "Olmuyor işte! Ayrılalım!" dediğimiz de oldu hatta. İşte o noktadan sonra bir şeylerin değişeceği kesindi. 

Ayrılığı kafamızda iyice ölçüp biçerken sakinleştik ve kavga etmez olduk. Evdeki her şeyi ayrılırsak nasıl olacaksa öyle yapmaya başladık. Bu süreçte ikimiz de kendi planlarımızı yaparken diğerine haber verdik ki planlarımız çakışmasın, Arya açıkta kalmasın. Evdeki işlere gelince, herkes kendi işini halletmeye başladı. Ortak sorumluluklar konusunda da daha dikkatliydik ki olası bir kavga çıkmasın. Hâl böyle olunca her şey planlı programlı tıkır tıkır ilerlemeye başladı. Ortada kavga edip sinirlenecek bir şey kalmayınca ikimiz de rahatladık. Oturup bir kez daha konuştuk ve uzun zaman sonra ilk kez kavga etmeden birbirimizi dinlemeyi başardık. 

Benim Evrim'den beklediğim bir çok şey için Evrim, "Ben 12 saat çalışıyorum. Gecem-gündüzüm birbirine giriyor vardiyalar yüzünden." diyerek karşılık veriyordu. İyi de ben de çalışıyorum ve yapılması gereken her şeyin bana kalması, Arya'nın tüm sorumluluğunun bende olması, ben uyanıkken Evrim'in uyuması, ben uyuyacağım zaman onun kalkması gibi şeyler beni çileden çıkarıyordu. 

Erkeğin dışarıda çalışıp tüm ekonomik getiriyi sağladığı, kadının da evin tüm işini yüklendiği bir düzende belki kadın ev işlerini paylaşalım ya da bana zaman ayır demez/diyemez. Ama o koşullarda bile çocukla ilgili sorumluluklar mutlaka paylaşılmalı. Bizim gibi her iki tarafın da çalıştığı çiftler de ise durum çok başka. Eğer ben çalışıp bu aileye katkı sağlıyorsam evdeki işlerin de paylaşılması gerekiyor. Durum gayet net. Çocukla ilgili sorumluluklara tekrar değinmiyorum bile. 



Sorunlar sadece ev işleri değildi tabi ki. Kendimize ve birbirimize ayıracağımız zaman da çok önemliydi. İşten gelip boş evde saatlerce oyun oynayıp dizi/film izleyip benim ve Arya'nın eve gelip ailecek vakit geçireceğimiz anlarda ben uyuyacağım demek de kabul edilebilir gelmiyordu bana pek. 

Düzgün bir aile hayatı için planlı programlı olmak çok önemli. Tabi ki herkes uykusunu almak, kendine vakit ayırmak, kendi istediği şeyleri istediği zamanda yapmak ister. Bekarsanız istediğinizi istediğiniz saatte yapın. Ama evli ve çocuklu iseniz maalesef öyle bir lüksünüz yok. 

Evlilik = Sorumluluk 


Evrim'le bu konuda uzlaşmaya varınca haftalık olarak plan yapmaya başladık. Plana sadık kalınca kavga gürültüye sebep olacak sıkıntılar ortadan kalktı ve biz uzun zaman sonra birbirimize zaman ayırmaya, eskisi gibi başbaşa bir şeyler yapmaya başladık. Birlikte vakit geçirirken ne kadar eğlendiğimizi yaşayarak hatırlamak ikimize de iyi geldi. Modumuz değişti, gözümüzde büyüyen işler kolaylaştı, sorunlar kendiliğinden çözülmeye başladı. Bu süreçte Arya'nın büyümesi, kendi başının çaresine bakabilir hâle gelme ile bize bağımlılık halinin giderek azalması da çok etkili oldu. 

Kısacası birbirimizi dinleyip savunmaya geçmek ya da karşı saldırı yapmak yerine anlamaya çalışınca ortak paydada buluşmamız çok uzun sürmedi. Tüm problemler çözüldü mü? Hayır. Şimdilik yolunda giden şeyler yine sekteye uğrayabilir mi? Evet. Ama artık en azından yapmamız gereken ilk şeyin oturup sakince konuşmak ve birbirimizi anlamaya çalışmak olduğunu biliyoruz.

Hayatı paylaşmak zor ama başarınca bir o kadar da keyifli oluyor :) 

Yazımı bitirirken günün çorbasını da şuraya bırakayım :) Tarifini de yazacaktım ama yazı umduğumdan çok daha uzun olduğu için vazgeçtim :D






Salı, Mart 01, 2022

Öpüşme



2022'nin ikinci kitabı da bitti sonunda. "Öpüşme - Metafizikten Erotiğe", Adrian Blue tarafından yazılmış 240 sayfalık bir kitap.  Kitabın ilk iki bölümü sıkıcı hatta yer yer rahatsız edici ama 3.bölümde işler biraz ilginçleşiyor. Bu bölümde yazar çok bilindik masallar üzerinden öpüşme temelinde toplumsal kadın ve erkek rollerini irdeliyor; Uyuyan Güzel'den Kurbağa Prens'e, Güzel ve Çirkin'den Eros ve Psyche aşkına bir sürü hikayeye değinerek toplumsal beklentilerden ve kadın-erkek arketiplerinden bahsediyor. Kitabın sevdiğim tek bölümü bu kısım oldu diyebilirim. 

Yazar, biraz ilginç olan üçüncü bölümden sonra değişik kültürlerde/ülkelerde öpüşmenin selamlaşma olarak kullanım şekillerinden bahsediyor. Sonrasında ise kitap sinemadaki öpüşme sahnelerinin tasvir ve analiz edildiği bir çeşit tez yazısına dönüşüyor maalesef. Bir noktadan sonra sürekli tekrarlanan benzer sahneler bir süre sonra sıkıcı hâle geldiği için sayfalara şöyle bir göz gezdirerek geçtim hızlıca. Genel olarak yazarın uslubunu sevdiğimi söyleyemem; beklentimi karşılamakta hayli yetersiz kaldı. 

Kitaptan birkaç alıntı paylaşmadan geçmeyeyim. Danimarkalı felsefeci Kierkegaard'ın "Diary of the Seducer" adlı eserinde geçen şu cümle bir öpüşün nelerle kıyaslanabileceğini düşündürtüyor insana:

"Beni, cennetin denizi öptüğü gibi sükûnetle, çiğin çiçeği öptüğü gibi yumuşak ve sessizce, denizin ayın yüzünü öptüğü gibi kutsalca öptü."

Aşkın kimyasal bir tepkime olduğunu ve geçiciliğini anlatan şu satırların da gerçeklik payı yadsınamaz bence:

"... evrimin bizi, çift oluşturmaya özendiren, doğuştan alışkanlık yapan kimyasal maddelerle donattığını ileri süren birden fazla insanbilimci var ama bu maddelerin ömrü 18 aydan 4 yıla kadar sürüyor. Boşanmaların çoğu dördüncü yıldan sonra gerçekleşiyor."

Daha önce başka bir yerlerde 4. ve 8. yılların ilişkilerdeki zor yıllar olduğunu okuduğumu hatırlıyorum. Yani bu bilgi ikinci kez çıkıyor karşıma. Aşkın beyin kimyasının değişmesine sebep olduğu ve bu etkinin ortalama 3 yıl olduğunu gösteren çeşitli araştırmalar mevcut. Kitabın kısa da olsa bu konuya değinmesi ilginçti.

Kitabın içinde yer yer sevdiğim bölümler, çeşitli eserlerden hoş alıntılar olmakla beraber anlatım genel olarak beklentimin altındaydı. Çevirinin az da olsa negatif bir etkisi olabilir diye düşündüm ama bence asıl sıkıntı konunun çok tek düze bir bakış açısıyla ortaya konmuş olması. Sonuç olarak okumasam da olurmuş dediğim bir kitabın bitmesine sevindim.

Gelsin yeni kitaplar :) 

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...