Bugünkü halimde Şehnaz'ın etkisi yadsınamaz. Beni ilk sarstığında çok alınmıştım hatta küsmüştük bir süre. O zaman çok kızmıştım Şehnaz'a, kırılmıştım ama sonra onun haklı olduğunu kabul ettim. Bugün hâlâ haklı Şehnaz. Bu arada ben de ona az hayal kırıklıkları yaşatmadım tabi.
O yıllarda Şehnaz'ın sık sık görüştüğü yakın bir arkadaşı için "Ya şu kızdan uzak dur. Adın çıkacak onun gibi! " ...' nın arkadaşı" diyecekler bak senin için" demiştim. Şehnaz da haklı olarak sinirlenerek "Kıskandığın için böyle yapıyorsun. Senin de için gidiyor onun yaptıklarını yapabilmek için. Neden sevmiyorsun acaba ...'i? İçten içe ona benzediğin ama onun yaptıklarını yapamadığın için olabilir mi? Ya da ben onunla vakit geçirdiğim için kıskanıyor olabilir misin? " demişti. O zaman "Şehnaz, sen beni yanlış anladın, ben sadece seni düşünüyordum. Madem böyle anladın, ne istersen yap! " diyerek küsmüştüm. Ama sonra kendi kendime düşünürken söylediklerinde gerçeklik payı olduğunu kabul ettim. Hatta fırsat bulunca o kızdan beter olduğuma bile şahit oldu da hiç yüzüme vurmadı Şehnaz. O kızı sevmiyordum çünkü aslında ben de o kız gibiydim ama o zamanlar onun yaptıklarını yapacak fırsata sahip değildim. Onlar gece dışarı çıkabiliyordu, ben çıkamıyordum. Onlar konsere, tiyatroya, şiir dinletisine gidebiliyordu, ben gidemiyordum. Onlar doğum günlerini kızlı-erkekli kutluyordu, ben izin alamadığım için kös kös evde oturuyordum. Ve daha bir sürü özgürlük/kısıtlanma ikilemi... Sonraları anladım ki bazen karşılaştığımız kişiler bize en derinimizde sakladığımız kendi hırslarımızı, arzularımızı, zaaflarımızı, zayıflıklarımızı hatırlattığı için onları sevmiyoruz.
Olmak istediğimiz kişi başka, olmak zorunda olduğumuz kişi başka olunca içimizde biriken sıkışmışlığı/çatışmayı bize hatırlatanlardan uzaklaşıyoruz yavaş yavaş, kaçıyoruz. Şimdi dönüp geriye baktığımda o kızı nasıl kıskandığımı, kendimi tanımaktan ne kadar uzak olduğumu görüyorum.
Geçen bunca yıldan sonra kendimi tanıyorum tabi ki ama hâlâ "Ben kimim?" sorusu karnımı ağrıtıyor, ruhumu sıkıyor. Çünkü hâlâ sevmediğim, istemediğim ama bir türlü de kurtulamadığım yanlarım var. Yol henüz bitmedi, önümde fazlalıkları atacak fırsat var ama kendimde o gücü bulamıyorum bazen en kritik anlarda. Bir arpa boyu yol gidemedim diyerek kendime haksızlık etmeyeceğim ama bir buğday tarlasını aşmış gibi de hissetmiyorum kendimi pek.
Şu sıralar arayışım kendi içimde. Kimim, neyim, neden böyleyim? Cevapların bir kısmı net, bir kısmı çok bulanık. Yaşadıklarımdan diye kestirip atmakla bitmiyor. Yaşananlar bir etki, yaptıklarımız onlara bir tepki ama bir sürü olasılık içinde o tepkileri vermek bizim tercihimizken tüm suçu kadere atmak sadece kolaya kaçmak, kendimizi kandırmak olmaz mı?
Sorular bitmiyor da hayat akıp gidiyor. Şimdilik soruları kenara, kendimi akışa bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder