Cumartesi, Ağustos 31, 2019

Sahip Olduklarımız ve Peşinden Gitmek İstediklerimiz

Bir zamanlar peşinde koştuğumuz hayaller gerçekleşip sahip olduklarımıza dönüşünce, hele de hayatımız o gerçeklikte rutine bağlayınca bir haller oluyor bize. (Size olmuyorsa üstünüze alınmayabilirsiniz :)

Rahat batar bazen, zamanında kendimizi zor attığımız güvenli limanlar, sakin huzurlu hayat sıkıcı gelir. Yetmez. Hayallerimizin peşinde koştuğumuz o hareketli, o zorlu günler, fırtınalı denizler daha heyecanlı daha cazip gelir zihnimize. Bir arayış başlar o zaman. Belki de hiç fark ettirmeden alttan altta yıllardır ordadır da bir anda açık kapı bulup çıkıverir ortaya adını koyamadığımız hislerimiz, huylarımız, isteklerimiz. 

Rutinden sıkılınca ruhumuz, bir ateş alevlenir içimizde çerçevelerin dışına çıkmak için. Yazmalı, çizmeli, çalmalı, söylemeliyim der ruhlarımız. Birden şarkılar hep bizi anlatır, kuşlar cıvıldar, güneş parlar. Yağmur bile yağsa bizim hüznümüzden yağar. Evin renkleri soldukça dışarıdaki hayatın renkleri daha bir canlanır sanki.  Turuncular, pembeler gün batımı kızılı, maviler deniz lacisi, kırmızılar boğa çatlatan*... 

O güne dek sadece dururken bir anda durup durup gitmelerimiz gelir. "Ah başımı alıp şöyle bir yola, yolculuğa çıksam, yol nereye götürürse oraya varsam, uzaklara gitsem. Dağlara, tepelere vursam kendimi, doğayla bütünleşsem" ya da "Hiç bilmediğim ülkelere gitsem, sınırlardan geçsem, görmediklerimi görsem, bilmediklerimi öğrensem." hayalleri esir alır benliğimizi. Gül gibi işimiz, evimiz, hayatımız, düzenimiz işkence gibi gelir. Başka bir şeyler yapmam lazım, her şey çok sıradan deyip susarız dışımızdan ama içimiz "Bu kadar basit olmamalı! Bitti mi yani her şey şimdi? Bu mudur hayat? Bu kadar mı yani? Bugünden ölene dek her gün aynı sabaha uyanıp her gece aynı uykulara mı yatacağım?" diye isyan bayraklarını çeker. Kimimiz bir cesaret çıkarız o yollara, koşarız bilinmeyene. Ne buluruz, ne kadar tatmin oluruz, mutlu olur muyuz? 

Değişir! 

O yola çıksak da çıkmayıp içten içe özlem duysak da eninde sonunda döneriz kürkçü dükkanımıza. Dükkan aynı değildir belki ama yaşanacakların muhteviyatı aynıdır. Yine rutine biner hayatlar. Bilinmezliğin cazibesi bilindikçe söner.  

Tüm bu haller de geçer elbet. Ne geçmedi? Neler bitmedi ki? 

Hani bir zamanlar en sevdiğimiz, arka arkaya defalarca kez dinlediğimiz o şarkıyı hatırlıyor musunuz? Şimdi hiç içimizden gelmiyor dinlemek. Arada tesadüfen duysak yine dinleriz tabi ki severek ama o ilk baştaki gibi bize "bizi" anlatıyor gibi gelmez. Kalkıp günlerce bağıra çağıra söylemek aşırıya kaçmak gibi gelir gözümüze. Gençlikte okuduğumuz bir kitap, izlediğimiz bir film, dinlediğimiz bir şarkı... Şimdi okusak / izlesek / dinlesek o kadar derinlere nüfuz etmez. (İstisnalar kaideyi bozmaz. Yazar dünya klasiklerinden bahsetmiyor burda :) 

Kısacası bir kısır döngü hayat! Bir şeylerin peşinden koştuğumuz, elde edince sıkıldığımız, başka şeylerin peşine düşüp önce başladığımız noktaya sonra da tükendiğimiz noktaya vardığımız. Eldekini bırakıp gitmeye değer mi, varılacak yerler bırakıp gidilenlerden evla mı iyice düşünmeli insan böyle anlarda.

Edit: Tabi bir şeyleri bırakmadan, vazgeçmeden de yeni şeylerin peşinden gidilebilir bazen. O zaman yeni pencereler açılır ufka doğru. 


*Dipnot: Boğaların kırmızıya karşı hassasiyeti yoktur aslında. Hatta renk körüdür boğalar. Onları sinirlendiren matadorun ve pelerinin hareketleridir sadece.


8 yorum:

  1. Çok doğru, her zaman sahip ol(a)madıklarımızı arzularız ve onu elde edince ona olan ilgimiz azalır. Ayrıca bu şarkıyı çok severim, unutmuşum uzun zamandır dinlemiyorum. Tekrar dinlemek iyi geldi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. utanarak itiraf ediyorum ben şarkıyı ilk kez dinledim ama hemen sevdim :)

      Sil
  2. Yalan değil ilk önce yazının uzunluğuna bakmak için aşağı kadar indim. Sonra bu güzel şarkıyı görünce tebessüm ettim, şarkıyı açıp öyle okumaya başladım. Çok doğru yazmışsınız, elimizdeki bir zaman sonra çekici gelmiyor sanki komşunun tavuğu bize kaz gözükür misali. Ama şahsi olarak ne komşunun tavuğunu alabiliyorum ne elimdeki tavuğu kaza çevirmeye çalışıyorum. Bir rutin gidiyor işte. Elinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güldüm yalan yok uzunluğuna baktım yazının önce demene Taha :D iyi yapmışsın :) teşekkürler :)

      Sil
  3. Ya aslinda ben sana katilmiyorum bu konuda, yani insanlarin devamli arayis icinde olmasinin nedenini maymun istahi ya da tuketicilik anlayisiyla aciklamak bence basite kacmak demek. Evet belki doyumsuzluk olabilir altta yatan ama her zaman oyle degil, aksine cok doyumlu oldugun anlarda da birden hayat karsina bir guzellik cikarabiliyor ve bence ona teslim olmamak hata olur, cunku bunlar insani besleyen, gelistiren damarlar. Ha demek istedigim, herseyi birak o yeni sevdanin pesine takil, kendini de unut degil, aksine tamamen tum algin ve duyularin acik olarak, bilincli olarak yap bunu ve bu deneyimden birsey kat kendine, daha guclu, daha kim oldugunu bilen biri olarak cik.. Benim dusuncem boyle cunku altta yatan neden bence doyumsuzluk, elindekine sukredememe, hep baska olasiliklari dusunmek degil, aksine, bence insan ne kadar primitif de olsa, her insan kendini anlamaya calisiyor, varlik amacini ogrenmeye, belki de biraz da paylasmaya, digerlerini de anlamaya.. Bence asil neden bu, bunu tabu yapmak, tabu olan hersey gibi sucluluk duymak, oysa hayatin sana sundugu bir hediye bu, neden degerlendirmemeli ki?

    YanıtlaSil
  4. Ve bittiginde de vakurca kabul etmek degil, aglamak.. Cunku evet belki zamanla ayni heyecanla bakmayacaksin, belki birden tutkun sonecek, belki en basta oldugun noktaya doneceksin ama, tum o ogrendiklerin, tum yasadiklarin da seninle kalacak, sen acik olursan ogrenmeye, bence en kotu deneyimden bile insan birseyler ogrenerek ve daha guclenmis cikiyor. Daha kendini anlamis, tanimis oluyorsun ve bir sonraki sefer belki "yok benim aradigim bu degil" demen daha kolay oluyor, belki de ne istedigini tam olarak gorebiliyorsun artik.. O nedenle bitis sureci bile bence onemli, o bile bir hediye.. Bunu tabuya donusturmek ve pismanlik duymak en buyuk hata bence...

    YanıtlaSil
  5. Ay cenem durmadi ama cok dokundu bu yazin bana bazi ozel sebeplerle, ve son olarak da sunu belirtmek istiyorum, bence bu yaziyi kalbin degil beynin yazmis, bazen dusunmemek, hissetmek lazim.. Yani sonunu dusunmemek, sadece yasadigin ani hissetmek bence. Ya da sonunu da dusuneceksen, bari en azindan, hangi sonu istemedigine odaklanip ona gore davranmak ve o sona meylettigini anladiginda da kendini uyarmak.. Bile bile lades olmamak..
    Biliyorum buyuk konusuyorum ve icinde olmayinca anlasilmayan bazi seyler soz konusu ama bu konudaki hissiyatim bu yonde, yazmazsam olmazdi :) <3.sefkatli davran kendine, ozsaygini kaybetmedigin surece, icindeki o ates yaralamak yerine yaratmaya meylettigi surece, dogru yol o.. Bu kadar basit.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah be canım... Ben seni üzdüğüme üzülürüm sadece. Biz dedim bakma sen, 'ben' demek istedim de yalnız kalmak istemedi ruhum tüm çıplaklığı ile. Senin doygunluğun, senin kendini tanımışlığın yok ki bende. Benim bu maymun iştahlılığımla senin yürüdüğün yol bir tutulur mu can dostum. Bakma biz dediğime, ruhum korkuyor hâlâ yapayalnız kalmaktan. Zaten ondan benim tüm bu çırpınışlarım, batırışlarım ama işin içinden nasıl çıkılacağını bulamayışlarım. Ben daha kendim ehilleşmedim ki içimdeki nasıl ateşi ehlileştireyim de sevdiklerimi yakmasın. Bir beni yaksın ama külü bile dokunmasın sana. Dediğin doğru. Beynimle yazdım. Kalbim beynimi dinlesin istediğim için yazdım. Belki bir de kalbimi dinleyip yazarım, ne dediğini anlarsam bir gün.

      Sil

Hayat'ın yeni çelmeleri...

Dün sabah okulda rahatsızlandım, 2 kez kustum ve midem delinircesine ağrımaya başladı. Evrim beni okuldan alıp acile götürdü. Bağırsak filmi...