Pazar, Eylül 15, 2019

Ağaç Ev Sohbetleri #2 ve Tesadüfler

Bu haftanın konusu "Geleceğimiz için daha yaşanılır bir dünyayı nasıl sağlarız?" sorusuna vereceğimiz cevaplardı. Yazılan bir çok yazıyı okudum hafta boyu. Bu arada hafta ortasında çok yakın bir arkadaşım arayıp Arkadi ve Boris Strugatski'nin "Uzayda Piknik" kitabını okuyup okumadığımı sordu. Henüz okumamıştım ama okuma listemde vardı ve çokça merak ettiğim bir kitaptı. Arkadaşım beraber okuyup üzerine konuşalım mı deyince hevesle kabul ettim tabi ki :)

Bir yandan çevre bilinci ile yazılmış blog yazılarını okuyup ben de yazsam ama ne yazsam diye düşünürken bir yandan Uzayda Piknik'i okumaya başladım. Daha önce Strugatski kardeşlerin "Kıyamete Bir Milyar Yıl" kitabını okuduğum için yazım tarzlarına az buçuk aşina olmam kitabı anlamamı kolaylaştırdı. Okudukça başlıkta bahsettiğim tesadüf bu yazıyı yazmama sebep oldu.

Kitapta bir grup uzaylı bir anda dünyaya geliyor ve 6 farklı bölgeye inip bir süre dünyada kalıyor. Sonra da çeşitli atıklarını dünyada bırakıp geldikleri gibi bir anda terk ediyorlar dünyayı.Yani uzaylılar dünyada bir çeşit piknik yapıyorlar ve piknikleri bitince tüm çöplerini dünyada bırakıp çekip gidiyorlar. Geride bıraktıkları atıklardan bazıları bitmeyen piller, cadı jölesi denen, dokunanı sakat bırakan maddeler (temas eden uzuvlar jöle gibi yumuşayıp/eriyip kullanılmaz hale geliyor), çekim gücü çok yoğun bataklık benzeri alanlar, metabolizma düzenleyici bileklikler, mücevher olarak kullanılabilen siyah damlacık şeklinde taşlar. Tüm bunları elde etmek için gizlice bölgeye giren iz sürücülerin çocukları genetik mutasyonla dünyaya geliyorlar ama bu durum iz sürücüleri durdurmuyor yine de. Bölgedeki türlü tehlike yüzünden bölgeden sağ çıkmak çok zor ama sağ çıkanlar içeriden çıkardıkları uzaylı atıklarından iyi para kazanıyorlar. Bu bölgeler herkes için farklı şeyler ifade ediyor. Bilim adamları yeni teknolojilerin, iz sürücüler para getirecek ıvır zıvırın, devletler elde edecekleri gücün peşinde. Kimse dünyaya ya da insanlara gelen zararla ilgilenmiyor sanki.

Gelelim kitabın Ağaç Ev Sohbetleri ile ilgili kısmına. Kitapta arkasında çeşitli atıklar bırakıp giden uzaylılar var ve bu atıklar dünyaya, insanlara zarar veriyor. Gerçekte ise uzaylılara gerek bile yok! Biz kendi kendimize beceriyoruz dünyayı günden güne daha tehlikeli bir hale getirmeyi. Etrafa attığımız çöpler, denizlere sızan petrol, atmosfere yayılan zararlı gazlar, içme suyumuzun giderek tükenmesi, kimyasal kullanımı ile kirletilen tarım arazileri, kesilip katledilen ormanlar... Tüm bunlar ve daha fazlası adım adım insanoğlunun sonunu hazırlıyor. Uzaylıların bıraktığı atıklara gerek kalmadan bozuyoruz gelecek nesillerin genlerini yediklerimizle, içtiklerimizle, hatta soluduğumuz havayla.

Uzayda Piknik kitabında uzaylı atıklarıyla haşır neşir olmanın gelecek nesillerde onarılamaz hasara sebep olacağını bile bile bölgeye girmeye devam eden iz sürücüler gibi biz de uzak durulması gereken her şeyle giderek daha içli dışlı olmaya devam ediyoruz. Yeni doğan bebeklerin çoğunda besin alerjileri, alerjik astım, egzama, sedef gibi basit görünen bir sürü hastalığın görülme yüzdeleri giderek artıyor. Erken ergenlik, erkeklerde göğüs büyümesi, kızlarda vaktinden önce aşırı tüylenme, hormonal dengesizlikler... artan görülme sıklığı ile mevcut ve gelecek nesilleri giderek daha çok ve daha ciddi boyutlarda tehdit ediyor. Sadece bunlar da değil, çok daha ciddi hastalıkların görülme riski de yükseliyor her geçen yıl. Ama buna rağmen hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya devam ediyoruz günlük hayatımızda. Peki ne yapabiliriz?

Önce kendi yaptıklarımı anlatmak istiyorum.


  1. Plastik şişe su almayı bıraktım. Cam şişe ile evden götürüyorum suyumu, kızım için de metal suluk kullanıyorum. 
  2. Plastik bardak kullanmamak için kahvemizi evde yapıp termos ile yanımızda taşıyoruz, araba için de kablolu termos bardaklardan aldık geçen yıl. 
  3. Dışarıda yediklerimize dikkat ediyoruz. 6 yıldır fast food yemeyi bıraktık eşimle. Yılda bir kez (İstanbul'a gidince) rosto et olduğu için diğerlerine nazaran bir nebze daha masum olan Arby's'den bir büyük menü yiyoruz sadece. Bunun dışında hazır dondurulmuş pizza/börek/pasta gibi gıdalar tüketmiyoruz. Hamburgeri, böreği, pizzayı evde ben hazırlıyorum. Yine yıllardır kutu meyve suyu ve hazır yoğurt tüketmiyoruz.  Ben kolayı da 6 yıl önce bıraktım ama eşim içiyor arada bir. Tabi ki bazen mecbur kalıp bazen de nefsimize yenilip yiyip içtiğimiz zararlı şeyler oluyor 
  4. Tencerede/tavada/tabakta kalan yemek artıklarını ve yağı asla lavaboya dökmüyorum, soğumasını bekleyip poşetliyorum/şişeliyorum ve o şekilde atıyorum. Bu özellikle çok önemli çünkü lavaboya dökülen 1 lt atık yağ 1 milyon lt içme suyunu kullanılmaz hale getiriyor. 
  5. Okulda sürekli geri dönüşüm kutularını kullanıyorum ki öğrencilere örnek teşkil etsin. Evde her zaman ayrıştıramıyorum maalesef. Ama çok fazla paketli yiyecek ve plastik şişe gibi şeyler almadığımız için ayrıştırılacak pek bir şey de olmuyor. 
  6. Yerel üreticilerden, pazarlardan alışveriş yapıyorum. Mümkün oldukça kimyasal ilaç kullanılmamış sebze-meyve almaya çalışıyorum. Bahçede 3-5 ağaçta doğal şekilde yetişen elma ile seri üretim elma arasındaki fark inanılmaz!
  7. Kağıtların iki yüzünü de kullanıyorum, okulda öğretmenler odasında ayrı bir geri dönüşüm kolimiz var kağıtlar için. O koliden eve kağıt getiriyorum, boş yüzlerini kullandıktan sonra okuldaki geri dönüşüme geri atıyorum. Asla tek yüzü boş olan kağıtları ziyan etmiyoruz evde.
  8. Kullandığım tüm temizlik maddelerini doğal içerikli olanlardan seçmeye çalışıyorum. Şampuan, duş jeli vs. bitkisel içerikli alıyorum. 
  9. Alışverişe giderken kendi çantamı götürüyorum ki boş yere poşet atığına sebep olmayalım. 
  10. Evde kullanılmayan elektrikli aletleri fişte bırakmamaya dikkat ediyoruz.
  11. Önceki senelere nazaran çamaşır ve kurutma makinesini daha az çalıştırıp su ve enerji tasarrufu yapmaya çalışıyorum. Kurutma makinesinin su haznesindeki suyu kovaya boşaltıp daha sonra kullanıyorum (Su temiz olduğu için yerleri silerken ya da klozete dökmek için kullanılabiliyor).
  12. Okulda gereksiz yanan tüm ışıkları kapatıyorum ve öğrencileri de kapatmaları için uyarıyorum. 

"Yaptıklarının bazılarının çevre ile ne ilgisi var ki?" diyebilirsiniz. Evet bakınca çok ufak tefek, kendi sağlığımıza yönelik şeyler gibi duruyor ama aslında herkes uygulasa piyasadaki birçok şey değişir. Plastik atıkların ve ambalaj atıklarının doğaya ne kadar zararlı olduğu zaten malum. Paketli gıdalarda kullanılan kimyasalların hem insan sağlığına hem de çevreye zararları anlatmakla bitmez. Enerji ve doğal kaynak tasarrufunu her aileye öğretip uygulatabilsek epey yol kat etmiş oluruz. Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Daha yaşanılabilir bir gelecek için ilk yapılması gereken insanların bilinçlendirilmesi ki bir öğretmen olarak elimden geldiğince her fırsatta çevre bilinci oluşturmaya çalışıyorum. Bu yıl 21 Eylül Dünya Temizlik Günü'nde gelmek isteyen öğrencilerle yaşadığımız ilçeyi temizlemek için sokaklara çıkmayı planlıyorum. Bu hafta tüm sınıflarda bu konudan bahsedeceğim.

14 yorum:

  1. Gösterdiğiniz çaba takdire şayan :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aklıma gelen çareleri denemeye çalışıyorum ama dedim ya her zaman olmuyor maalesef. Olabildiğince :)

      Sil
  2. Çok değerli şeyler yapıyorsunuz bence. Emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  3. Kaçırdım mı bu ağaç/ev konusunu? Çok iyiymiş!
    Benzer davranışlar bizde de var ve aslında yazmalı bunları, çok iyi fikir! Ama bence de ortalama bir vatandaştan çok daha ilgili, özenlisin, dünyaya duyulan saygı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya bugün okulda bu Dünya Temizlik Günü'den bahsettim ve hiç beklediğim desteği göremedim. Hem üzüldüm hem de öğretmenler adına utandım. Bir de sanki çok garip bir şey anlatıp olmadık bir şey istiyormuşum gibi bakanlar oldu ya ne diyim bilemedim.

      Sil
  4. Yaptıklarınız takdire şayan. Ne var ki topyekün bir tavır almak lazım dünyamızı kurtarmak için. Diğer taraftan içimde muazzam bir güvensizlk oluştu. Çevrecilik ve sağlıklı gıda adına piyasaya sürülen ürünler ayrı bir sektör oluşturma yolunda. Bunların hangileri çevre dostu, hangileri gdo'suz, organik emin değilim. Bildiğim tek şey fiyatlarının diğerlerine göre birkaç kat pahalı oluşu. Örneğin küresel boyuttaki şirketler Türkiye gibi az gelişmiş ülkelerdeki bir sürü kuruma belgelendirme yetkisi veriyorlar. Bunlar bir apartman dairesini yazıhaneye çevirmiş, bir kaç bin doları basınca organik sertifikası veren uyduruk şirketler. Öyle ki, iclerinden en büyüklerinden bazılarının belgelendirme yetkilerine bakarsanız, bunların ürünün yetiştirmesinden değil, sadece paketleme işinden organik ürün belgesi aldıklarını görürsünüz. Keza çevreye duyarlı ürünler için de aynı şeyler yapıldığını tahmin edebiliyorum. Amaç para kazanmak olunca her bir şeyi kullanıyor insanoğlu, maalesef.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O muazzam güvensizlik birçoğumuzda var maalesef. Hangi kuruma, hangi sertifikayı güvenebilir ki insan bu devirde? Bir de fiyatlar sizin de yazdığınız gibi inanılmaz yüksek. Ben genelde kendi ufak bahçesinde az miktar yetişen yamuk, şekilsiz, farklı renk ve boylarda olan meyve/sebzesini getirip bir köşede satan teyzelerden/amcalardan almaya çalışıyorum. Fabrikasyon, lekesiz, tornadan çıkmış, aynı boy, aynı şekil, cilalanmış meyve sebzelerden uzak durmaya çalışıyorum. Ama neyi ne kadar başarıyoruz tartışılır tabi. Topyekün bir tavır almak için destek beklediğim insanların bir kısmı o kadar umursamaz ki elde ettiğim tek şey hayal kırıklığı oldu maalesef.

      Sil

      Sil
  5. Şu yazdıklarınızdan bile çıkarılacak çok ders var. Elinize sağlık, birilerine ilham verirsiniz umarım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bugün okulda karşılaştığım umursamaz hatta alaycı tavırlardan sonra çok da umudum kalmadı ilham olmak konusunda. O kadar hevesliydim ki öğretmenler de öğrenciler de hevesle katılır sanmıştır ama hiç öyle olmadı :( neyse... bireysel çabalarımla ve ağaç ev sohbetlerine katılan bilinçli bloggerlar ile avunuyorum :)

      Sil
    2. Eğitim, eğitim, eğitim.. ama öğretmenlerimiz böyleyse gelecek için pek umut beklemek zor oluyor.

      Sil
  6. Temizlik yaparken doğal malzemeleri kullanmak da dünyamızın korunmasında oldukça önemli diye düşünüyorum. Tabii daha az giysi satın almak, olanları dönüşüme katmak.... bitmez ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum. Üstelik daha az kıyafet aslında daha çok özgürlük!

      Sil
  7. yazmayı seviyon seen :) bilimkurguuuu sevilmez miii, ah özellikle stanislas lem :)

    YanıtlaSil

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...