Çarşamba, Eylül 25, 2019

Güzel Bir Gün, Evlilik ve Aşkın Ömrüne Dair

Güne dilime dolanan bir şarkıyla başladım.


Desem ki bir görüşte
Aşık oldum ben sana
Baharda kuşlar gibi
Geldin kondun dalıma
Susamıştım sevgiye
...
İstemem senden
Başka birini
Tamamlıyoruz birbirimizi
...
Kusurumuz sevmek, sevilmek olursa
Kusursuz olmaz insan hayatta
...

Eşimi düşünerek söyledim ders aralarında bu şarkıyı ve ona aşık olduğum ilk anı hatırlamaya odaklandım. Birlikte olmak için verdiğimiz mücadeleleri düşündüm. Yıllar içinde aşkın o ilk heyecanı unutuluyor, yerini dingin bir sevgi alıyor. Bazen durup tekrar hatırlamak, o günlere dönmek gerekiyor. Şarkılar, şiirler, hikayeler iyi geliyor.

Tüm gün "Baharda kuşlar gibi"diye diye dolandıktan sonra okul çıkışı arkadaşlarla pikniğe gittik. O kadar iyi geldi ki... Zaten oldum olası açık hava delisiyim. Biri dağ, tepe; çayır, çimen demesin, hemen atlıyorum :D 


Piknikte otururken konu dönüp dolaşıp evliliğe gelince aramıza yeni katılan bekar öğretmen arkadaşımıza şakayla karışık "Evlenme!" Aklın varsa evlenme!" dedim. "O kadar kötü mü ya?" dedi doğal olarak. "Hayır tabi ki o kötü değil. Sadece aşk bitince özleniyor o duygular." dedim. 

Şanslı olanlar aşık olarak evleniyorlar ama o aşk sonsuza dek sürmüyor maalesef çünkü aşk merak ve arzular ile yakından ilişkili. Ne kadar bilinmezlik varsa o kadar merak ediyoruz, ne kadar merak edersek o kadar arzuluyoruz. Uzun soluklu ilişkilerde çiftler birbirini her şeyiyle tanıyor, merak edecek, şaşıracak pek bir şey olmuyor belli bir noktadan sonra. Ne düşünür, ne der, ne yapar, nasıl yapar bilindiği için heyecan unsuru kalmıyor. Bilindik, sakin, güvenli bir limana dönüşüyor evlilik. Tabi ki sevgi var ama aşk zor.

Ne zaman geri dönüp baksam tekrar tekrar anlarım ki başkası olsa yürümezdi. İleri bakınca da başkasıyla yürümeyeceğini görebiliyorum. Evrim tam o kişi. Hayat birbirimize yazmış bizi ve biz birbirimizi bulacak kadar şanslıymışız. Biliyorum ki sonuna dek Evrim'le konuşabilir, tartışabilir, küsebilir, barışabilir, uzaklaşabilir, barışabiliriz. Sabahlara dek konuşabilir, susabilir, uyuyabilir, uykusuz kalabiliriz. Birlikte yapılacak ne varsa zevkle birlikte yapabiliriz. AMA... Evet bir "ama" var işte! 

Bir ömür geçirmek istediğim kişi Evrim. Bir ömrü geçirirken mutlu olmamı sağlayan kişi Evrim. Ömrüm biterken sevdiğim kişi yine Evrim olacak. Ama aşkın büyüsü yerini çoktan dingin bir sevgiye bıraktı. O ilk bakışmalar, kazara çarpışmalar, ilk öpüşmeler... Heyecanlar, meraklar, acabalar... Evlilik sakin güvenli bir liman. Fırtınalı yılların yorgunluğunu atmak için birebir. Ama o fırtınalar özlenmiyor dersem yalan olur.

"Eee n'apalım? Hiç kimse evlenmesin mi yani?" derseniz, bence sorun evlenmek değil, sorun kendini sürekli yenileyip karşındakinin merakını, ilgisini taze tutamamak. Telefon görüşmelerinin, romantik mesajların azalması/bitmesi; birbirini tavlamaya çalışmayı bir kenara bırakıp çantada keklik gibi görmek/öyleymiş gibi hissetmek; "Aman canım, biz sevgili miyiz? Evliyiz biz artık." demek; baş başa küçük kaçamaklar planlamamak, birbirine zaman ayırıp ortak keyif alanları bulmaya özen göstermemek... Kısacası evlilik rehavetine kapılıp ev arkadaşına dönüşmekte sorun. Ezberleri bozmak lazım, şaşırtmak, merak uyandırmak, yeniden tavlamak, çantada keklik olmamak, öyle hissettirmemek lazım. Peki tüm bunlar aşkı canlı tutmaya yeter mi? Aşktan ne anladığımıza göre değişir bu sorunun cevabı ama bunlar uzun ömürlü, mutlu bir evlilik için mutlaka yapılması gereken şeyler.

*Bir şeye açıklık getirmek istedim yazıyı şöyle bir okuyunca. Bence Aşk, kalbin sürekli pır pır etmesi, midede uçuşan kelebekler, göz göze gelince nefesin kesilmesi, telefon başında beklerken zamanın durması, eli eline değince bile ürpermek... Yıllardır evli/birlikte olup da hâlâ bunları yaşayan varsa sonsuz aşk olasılığını tekrar gözden geçirebiliriz belki ama bunlar yoksa geriye kalan her şey "Sevgi" tanımına dahil :) 

21 yorum:

  1. Emin olmamakla birlikte evliliğin aşka zarar verdiğini düşünüyorum. Ha ilelebet aşk var mıdır? Sanmıyorum. Önemli olan saygı ve sevgi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence aynı evi paylaşmak aşkı normalleştiriyor. Nasılsa evde görüşeceğiz, her an birlikteyiz hissi zamanla bir şeylere özenmeyi, heyecan duymayı devre dışı bırakıyor. Ortak ilgi alanları, saygı, sevgi, özveri varsa, yani temeller sağlamsa evlilik devam ediyor :)

      Sil
    2. Bu aşk mevzuu, üzerinde kafa patlatılacak çok derin bir konu aslında. Hani biri çıksa da Ağaç Ev Sohbetlerine konu olarak önerse:)
      Aşk ve sevgi bence farklı şeyler. Aşk bana göre sevginin karşılık beklemeyeni:)

      Sil
    3. Bunu bir önereyim Taha ve Edischar'a o zaman :)

      Sil
    4. Öncelikle konu olarak tabi ki olabilir. Fotoğraf ve kamp gerçekten çok hoş, sizin için çok iyi olmuş. Evlilik konusu içinse sizin tecrübelerinizi okuyorum sadece. Sevdiğim insanla evlenmeyi çok istiyorum ama bu çnatada keklik olayı ve aşkın azalması çok derin yerlere giriyor. İnsan nasıl mutlu oluyorsa öyle kalmalı mı ya da her koşulda mutlu olabilmeli mi? Yazınız harikaydı :)

      Sil
    5. Teşekkürler :) Dediğin gibi mevzu derin :D Çok derinlere gidip boğulmadan ama kıyıdan da epeyce uzaklaşarak boyumu aşan serin sularda yüzmeyi seviyorum galiba :)

      Sil
  2. Benim de yıllardır söylediğim cümledir bu; "kimse çantada keklik olmamalı!"
    Öz' ün özü bu cümleden başka herşey, senin yazında var zaten. Bir de evlilik, insan denen canlıda tuhaf bir algı yaratıyor. İşte o algıdan çıkmak için evli değilmiş gibi yaşamalı. Hatta çocuk düşünülmüyorsa evlenmeyip, birlikte yaşanabilir. Sonuçta ruh eşiyse o insan zaten sonsuza sürecektir. Bir tek imza tutamaz kimseyi, örnekleri görülmüştür ve görülmeye devam edecektir.
    Teşekkürler bu güzel yazıyla günüme anlam kattığın için. <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence aynı evde yaşamak bitiriyor bazı şeyleri. Karşı tarafın sorumluluğunu almak, her şeyi iki kişilik düşünmek, iki kişilik planlamak... Oysa herkes kendi sorumluluklarını halletse, kendi evinde yaşasa sadece birbirimizi görmek için buluşsak. Buluşmak için çabalasak, heyecanlansak, özenerek hazırlansak... Aşkın ömrü uzar bence :)

      Sil
    2. Ay pardon yazar yerine ben araya karıştım şimdi ama aşağıdaki koca yorumda yazmayı unutmulum, halbuki "ah bu cümleye değineyim" demiştim.
      Şimdi bence bu "keklik" kavramı da biraz karışık. Yani çantada keklik olmaktan neden korkuyoruz, çünkü suistimal edileceğiz sanıyoruz, nasılsa beni seven karım var, garanti, o zaman gelsin sarışınlar gitsin kızıllar. Yani baştan bir güvensizlik var, kendi kendimize yarattığımız. Ve Türkçesini bilemedim (lügat çok sık değişiyor) self fulfilling prophecy diye bir durum vardır psikolojide, yani bir düşünceye takılırsın ve sonunda onu gerçek edersin, genelde olumsuz anlamda kullanılır. Bu biraz ona benziyor. Yani sen devamlı bir aldatılma paranoyasıyla yaşarsan (çünkü bu korkunun temelinde belki önceki yaşamdan getirdiğin haksızlık sevgisizlik var ve bunları genelledin) sonunda hakikaten aldatılırsın ya da hatta sen kendin aldatan olursun çünkü bunu çok sık görüyoruz "başıma gelmeden ben yapayım".. Ben buna inanıyorum.
      O nedenle bence arada çantada keklik olmaya da okey, arada, hep değil ama arada güven vermek "ben buradayım, seni bırakmayacağım, ne olursa olsun" demek de iyi bence. Ama diyorum yine, dengede ve mümkünse karşılıklı (ama genelde mümkün olmuyor ikili ilişkilerin doğası gereği).
      Evlilikle çantada keklik olunmuyor, hatta bir erkek arkadaşım "ya inan kadınlar parmağımda yüzük varken daha çok flört ediyorlardı, yüzük çıktı ilgi azaldı" demişti, haydi burdan yak ;)

      Sil
    3. Hahahah iyiymiş bu laf; yüzük çıktı ilgi azaldı.

      Benim keklik olayına bakışımın temeli güvensizlikle alakalı değil. İnsan denen varlığın, tek eşliliğinin doğaya tersliği. Bunu beyinde kabul etmek gerek, sizin yorumda yazdığınız gibi biriyle birlikteyken de, evliyken de bir başkasına tutkulu bakabilme dürtüsü çok doğal. İnsan duygusunu uzun yıllar bir hedefe kilitleyemez bence.

      Sil
    4. Duygu ayrı davranışa dökmek ayrı ama, onnu da belirtmeden geçemiyciiiiym.

      Sil
    5. Çantada keklik olmak "Hanım/bey evde beni bekliyor nasılsa, ben dışarda keyfime bakayım" değil de "ya nasılsa hep aynı evdeyiz, sabah akşam beraberiz" hissiyle özenmemek, sofraya pijamayla oturmak, sürekli rengi solmuş o eski tshirti giymek, aynı odada ama ayrı alemlerde takılmak gibi benim gözümde daha çok. Tabi ki bunlar da olacak, ömür boyu hazır olda beklenmez ama işte yine de sıradanlaşmamalı hayat. Misal iş çıkışı sürpriz yapmalı, kapıda beklemeli, hadi seni bir yere kaçıracağım, bakalım beğenecek misin demeli :) hep erkek yapmalı değil tabi ki kadın da yapmalı. Her şey karşılıklı işte :) çabalamak, sıradanlıktan çıkarmak, bir merak uyandırmak... Duyguları davranışlarla desteklemek :)

      Sil
  3. Bu yazıyı okumalı Evrim <3 Bence aşk tam olarak böyle bir şey yani birbirinden vaz geçecek kadar yaklaşmak o noktaya ama kopamamak, bir şeyin seni tutması. Sevgi çünkü daha farklı, birini sevebilirsin ama yanında olsun olmasın çok farketmeyebilir, uzun süre kopabilirsin o insandan, gün içinde aklına bile gelmeyebilir, sevgi bu. Tutku ise, o da farklı, o da aşk değil, o da birine karşı duyulan merak, hayranlık, yeni bir bilmeceyi çözmek gibi bir iç kıpırtısı. Ve bence bir insanın hayatında bunların hepsi olmalı ama aynı kişide olacak diye inat edilmemeli. Mesela ben hakikaten çok sevdiğim dostlarıma sahibim (lan acaba aşık mıyım falan dediğim oldu lise yıllarında ama yok, cinsel bi çekicilik yok, ok) sonra acaip tutku duyduğum insanlar var, oluyor, mesela daha dün Siri Husvelt'in ropörtajını "basan" Paul Auster'ın videosunu izledim, ya karısı adamın 30 senelik ama gitti ve oturdu sahneye ve nasıl zorladı kadını sorularıyla, tutku bu işte, yani merak ediyor adam, karısı (ki bence de Paul Auster'la evli ve yazar olmak başlıbaşına bir "kaşınmış kadın başarısızlığa mahkum" hali ama kadın savunuyor kendini, dimdik, acaip seksiydiler böyle kikir kikir bi an bunlar gitsin bi sevişip geri gelsin moduna girdim :D işte bu da tutku. Bana da evlendiğim kişi dışında birine oluyor, eşime de oluyor, sana da, eşine de oluyordur eminim çünkü benim dedeme bile olmuş yani, insanız. Ama tutku bu, aşk değil. Ha yaşarken aşk sanıyorsun ama bitince %100 görüyorsun ki tutkuymuş. Olsun da, hayatı yaşanır yapıyor. Güzelleşiyorsun, çevreni güzelleştiriyorsun, eğer bu tutkuya kapılıp sevgiyi ve aşkı görmemeye başlamadıysan... Aşk ise, bir insanı sadece tutkuyla değil, aynı zamanda bu duygunun tam tersini yani sıkılmayla, hatta kızma ve nefretle de sevebilmek duygusu bence, yani bir bütün olarak. Kabul etmek, beraber sıkıldığında ya da sinir olduğunda bile "ama ben bu adamla geçirmek istiyorum tüm yaşamımı" diyebilmek. Evlilik evet, 10 senede pek öğrendiğimi sanmıyorum ama önümde birkaç tane çok güzel evlilik örneği var benim, 45 sene artı.. Ve bunların hiçbiri böyle devamlı bir esenlik denge içinde değil, bazen kavgalar bazen "yeter vallahi yeter, arıyorum avukatı" halleri, bazen öyle hale geliyor ki "gözünüzü seveyim boşanın" diyorsun :D Ama bakıyorsun sonra birden boş bi ana gelip tutulmuş eller, birinden diğerine bir jest, ufacık da olsa bi bakışıp gülüşme.. Bu işte aşk güzelim.. Aşk tam olarak bu..
    Evrime okut sen bu yazıyı da bu yorumumu da, şanslı adam ve bence sen de şanslısın ;) Nice yıllarınız olsun birlikte, mutlu ve huzur dolu...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bu blogu açtığımdan beri bir şey fark ediyorum. Sevgili olsak "benimle ilgili bir şey var mı acaba?" ya da "ne demiş, ne düşünmüş acaba?" diye her gün bakıp okurdu blogu Evrim. Adresi biliyor. Ama o sadece ayda yılda bir kazara karşısına çıkarsa (bilgisayarda sayfa açık kalmışsa) okuyor. Bak bu bile o heyecanın, merak duygusunun yerini "zaten ne diyeceğini i biliyorum" fikrinin aldığının kanıtı :) her şey aşkın kişiye göre tanımında bitiyor. Evrim'e sorsak bitmeyen bir arzulama hali, uzak kalamama, hep yanında olma, dokunmak, sevmek istemek. Benşm aşk tanımımsa yukarıdaki gibi sürekli bir pır pır heyecan, merak, ürperme hali. Aşk şudur, budur diye kesin bir şey var mı bilemiyorum. Ben ancak kendi tanımıma göre sonsuz aşk olamayacağını düşünüyorum ama Evrim katılmıyor bu fikrime :) yazıyı okumada da bu konu bizim sık sık konuştuğumuz bir konu zaten :D

      Sil
    2. Aşkı tanımlamadaki farklar bunlar :)

      Sil
  4. Ne güzel yazmışsınız yahu.. Günümüzdeki çoğu evliliğin en büyük sorunu "sıradanlaşmak" sanırım. Aşkın, evliliğin normalleşmesi. Gündelik bir şey olması. En basit örneği; gün içinde mesajlaşabilmek varken aman akşam aynı eve geleceğiz zaten ne gerek var düşüncesi. Halbuki o bir mesaj ne güler yüzler açtırıyor, bir bilinse. Birde hatunlar olarak aşka aşık olmak gibi bir durumumuz da var bence. Bu yüzden sevgiye tamamız ama insan aşkı da özlüyor bazen :)
    Çok tatlı huzur ve mutluluk dolu uzun yıllarınız olsun dilerim :)

    YanıtlaSil
  5. Doğa ile arayı pek açmamak gerekiyor. Mümkün oldukça kampa gidiyorum :)

    YanıtlaSil
  6. Umarım şu evlilikte aşık olma durumu canlanır da siz de mutlu olursunuz o kıpırtıyla :) Kamp yapmayı çok severim! Çadır görmek beni mutlu etti

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eşimle de konuşuyoruz hep bu aşk meşk mevzusunu. Özlenen o heyecanlar geri gelmez ama (u)mutsuz bir vaka değil evlilik :) her şey karşılıklı özveride saklı. misal dün iş çıkışı buluşup el ele gezdik, dışarıda ayak üstü bir şeyler yedik. Evde uzanıp kahve eşliğinde bir şeyler izledik. İyi geliyor böyle şeyler :) çok da kurcalamamak, olmayacak şeyler istememek lazım belki de :) çılgın aşıklar olmasak da mutluyuz velhasıl kelam :)))

      Sil

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...