Pazartesi, Eylül 23, 2019

Ağaç Ev Sohbetleri #4: Özgürlük ve 1984

Kaystros Thyra'nın, verdiği ilham ile Ağaç Ev Sohbetleri'nin bu haftaki konusu "özgürlük" olmuş. Sorular şöyle:

Özgür olduğunuzu düşünüyor musunuz? Özgürlük sizin için ne anlam ifade ediyor? Size göre özgür olmanın sınırı nedir?
"
Özgür" olmadığımı(zı) kesinlikle biliyorum. Gerçek özgürlük mümkün mü? Onu bilmiyorum.

Neden özgür olmadığımı(zı) birkaç farklı konu üzerinden anlatmak istiyorum. Çocukken anne-babamıza bağlı olduğumuz için özgür değiliz. Büyüyünce hayatta kalmak için yapmak zorunda olduklarımız yüzünden özgür değiliz. Misal gerçekten özgür olsak her sabah erkenden kalkıp işe gitmek zorunda olmazdık. "Gitmeyebilirsin. Bu senin tercihin." diyenleri duyar gibiyim Hayır! Benim tercihim değil maalesef. Gitmek zorundayım. Sebepler sadece detay. İşe gitmesem, yaşamamı sağlayacak koşulları sağlamak için başka bir şey yapmam gerek. Sonuç değişmiyor. Bu iş olmasa başkası olacak. Bu en basit sebepti. Gelelim "özgürlüğümüzün" önünde duran daha mühim sebeplere.

Özgür değiliz çünkü bir toplumun içinde yaşıyoruz. Kendimizi ne kadar soyutlarsak soyutlayalım kopamıyoruz o toplumdan; kurtulamıyoruz öyle ya da böyle o toplumun bir parçası olmaktan. Toplumun bir parçası olmayı ne kadar istediğimiz, toplumda ne kadar kabul gördüğümüz, ne kadar istendiğimiz ya da ötelendiğimiz değişir ama kaçamama halimiz benzer. Hadi kaçalım beraber bu toplumdan. Gidip bir dağ başına yerleşelim. Ne kadar dayanabiliriz, başaracak yetkinliklere sahip miyiz? Ben değilim, üstelik yalnız da değilim. Kızımı ve eşimi de peşimden sürüklemem gerek ki nereye gidip ne yapacağımı bilmeden bunu nasıl yapacağım çok büyük bir muamma. Sistemin çarklarından kurtulmayı hayal ederken bile ezim ezim eziliyorum kendi ezikliğim, acizliğim, cesaretsizliğim ve daha bir sürü "...sizliğim" karşısında.

Toplum içinde yaşamanın getirdiği başka bir kısıtlama "ben" olamamak. Eskiden takılmazdım. Kafama göre giyinir, kafama göre gezer, kafama göre sohbet muhabbet ederdim. Ama artık yapamıyorum. Yıllarca giydiğim mini eteklerimi, elbiselerimi yavaş yavaş dolabın en arka köşelerine atıyorum. Çünkü rahatsız oluyorum. Eskiden hoş bir kız görünce kaçamak bakışlar atan, hadi biraz cesursa göz göze gelen, belki biraz ileri gidip laf atan bir gençlik vardı. Yarı yolda ne oldu da o gençlerin yerini "insansı" demeye bile dilimin varmadığı yaratıklar aldı hiç anlamıyorum. İnsanların(?!) içindeki pislik ortaya çıkmasın diye "kendimi güzel hissetme özgürlüğü"mden vazgeçiyorum istemesem de. Sadece giyim kuşam da değil sorun. Maalesef artık konuşamıyorum bile insanlarla eskisi gibi. Selam verdiğime borçlu çıkıyorum. Nezaketen konuşup güler yüz göstersem işin ucu olmadık yere çıkıyor. Çocuğunu okutan öğretmene utanıp sıkılmadan gece gece "N'aber? N'apıyosun?" diye mesaj atan babaları da gördü ya bu gözlerim daha ne olsun! Nasıl "özgür" olunur ki böyle bir toplumda? Giydiğimi, yazdığımı, söylediğimi, paylaştığımı, baktığımı, konuştuğumu en az 3 kez düşünmek zorunda hissederken özgürlükten bahsetmek komik geldi bir an.

Tüm bunları bir yana koyup sadece bireysel durumuma bakalım. Evliyim ve anneyim. Sadece bunlar bile yeterli "özgürlük" kavramından ne kadar uzak olduğumu anlatmaya. Mesela sabah işe gitmeden önce koşuya çıkmak istiyorum ama eşim vardiyalı çalışıyor. Yani sabah kızımı evde tek bırakıp koşuya çıkamam. "Akşam çık sen de!" diyenlere cevabım: "Ben sabah koşmak istiyorum. Akşam değil". Bunun gibi bir sürü örnek durum yazabilirim. Söz konusu özgürlükse "Şeytan ayrıntıda gizlidir." lafı çok uygun. Kendi isteğimden saptığım her an "özgürlük" kelimesinin içi boşalıyor.

Burada fazlasıyla kişisel olan fikirlerimi -belki de hezeyanlarımı demeliyim- bırakıp George Orwell'in en sevdiğim eseri olan 1984'ten ve "özgürlük" kavramına yorumundan bahsetmek istiyorum. Kitaba hayran kalmama sebep olan birçok şeyden biri "Yeni-Konuş" sözlüğü ile ilgili diyaloglar/düşünceler.

İnsanların düşünce suçu işlemelerini ve bu düşünce eylemi sonucunda iktidara karşı direnmelerini engellemek için düşünmelerinin önüne geçmeyi planlayan iktidar bunun çaresini kullanılan dili köreltmekte buluyor. Özgürlüğü elinden alınmış bir insanın neyi kalır ki geriye? Bir insan "özgürlük" kelimesinden bile mahrum kalmışsa, zihnine hapsolmuş bir hissi dile getirecek bir sözcük bile yoksa ne yapabilir ki?

Yeni-Konuş’un tüm amacının, düşüncenin ufkunu daraltmak olduğunu anlamıyor musun? Sonunda düşünce suçunu tam anlamıyla olanaksız kılacağız, çünkü onu dile getirecek tek bir sözcük bile kalmayacak. Gerek duyulabilecek her kavram, anlamı kesin olarak tanımlanmış, tüm yan anlamları yok edilmiş ve unutulmuş tek bir sözcükle dile getirilecek.”

“Sözcükler her yıl biraz daha azalacak, bilinç alanı her yıl biraz daha daralacak. Kuşkusuz, şu anda bile düşünce suçu işlemenin bir nedeni ya da gerekçesi olamaz.”

“Özgürlük kavramı ortadan kaldırıldıktan sonra ‘özgürlük köleliktir’ diye bir slogan kalabilir mi? Düşünce ortamı tümden farklı olacak. Aslına bakarsan, bugün anladığımız anlamda bir düşünce olmayacak. Bağlılık, düşünmeme demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık bilinçsizliktir.”

Kitabın hükmetmekle ilgili önermesi de tüylerimi diken diken edip zihnimi aşırı derecede rahatsız ediyor. Bu kitabı herkes mutlaka okumalı. Hatta ayık kalabilmek, beynimizin uyuşturulmasını engelleyebilmek için başucu kitabı yapmalı 1984'ü.

“İnsan insana acı çektirerek hükmeder. Boyun eğmek yetmez. Acı çekmiyorsa, kendi iradesinde değil de senin iradene boyun eğdiğinden nasıl emin olacaksın? Hükmetmek, acı çektirmekle ve aşağılamakla olur. Hükmetmek, insanların zihinlerini darmadağın etmek, sonra da dilediğin gibi yeniden biçimlendirerek bir araya getirmekle olur. Nasıl bir dünya yaratmakta olduğumuzu anlamaya başladın mı şimdi?”

Benim için özgürlük ne ifade ediyor? Anlatması çoooook uzun sürer ama Özgürlük hayalim şöyle:

Başı sonu görünmeyen sonsuz bir kütüphanedeyim. Zamanım da sonsuz. Kütüphanemin kapısı upuzun bir kumsala, masmavi bir denize açılıyor. Bahçemde bir hamak. Okuyorum, yazıyorum, dostlarım gelip gidiyor. Konuşuyoruz, tartışıyoruz, aşık oluyoruz, kavga edip ayrılıyoruz. 2 gün dargın kalsak, 3. gün barışıyoruz, sevişiyoruz. Çilingir sofraları kuruyoruz yazları, kışları sıcak şarabımızı kendimiz yapıyoruz. Sonbaharı hüzünle, ilkbaharı aşkla karşılıyoruz. Tek derdimiz önce hangi kitabı okuyup hangi filmi izleyeceğimiz. Bazen de okurken "Caz mı dinlesek blues mu?" karar veremiyoruz. Hepsi o işte!

Özgürlüğün sınırına gelecek olursak, felsefe dersi alan şanslı nesiller bilir ki kişinin özgürlüğü bir başka kişinin özgürlüğünün başladığı yerde biter. Yani kendimiz haricinde başkaları üzerinde etkisi olacak eylemler söz konusu ise özgürlük o noktada biter. Ancak yaptığımızın etkisi kendimizle sınırlıysa ne yaptığımız kimseyi ilgilendirmemeli teoride. Ama pratikte işler hiç de öyle değil. Bir kişiye göre yaptığı bir eylem sadece onu ilgilendirirken -misal kendi evinde içki içmek, bir ilişki olsun/olmasın evlenmeden karşı cinsle aynı evi paylaşmak, çok eşlilik, eşcinsellik, fetişizm, uçuk giyim tarzı- başkasına göre bunlar kötü örnek teşkil edebileceği(?!) için toplumu ilgilendirdiği varsayılabilir ve bu "özgürlükler" elden alınabilir.

Kısacası bence "özgürlük" kocaman bir uçan balon ve ipi çoktan kaçmış elimizden. Az da olsa bir süre elinde tutmayı başaranlar şanslı.


Update: Sohbete katılan diğer Bloggerlar in yazılarını okurken bir zamanlar özgürüm, ne zaman kaybettim özgürlüğüm diye düşündüm. Buldum sonra. 

Lisedeyken burnumu deldirip hızma taktım. Her gün problem oldu okulda. Her ders çıkarıp her teneffüs yeniden taktım. Hocalar bıktı uyarmaktan, ben bıkmadım takıp çıkarmaktan. Üniversite iyiydi. Sağ kulak 2, sol kulak 4 küpe, burunda hızma, yetmedi saçlar 3-5 ay örgü, iki yıl 3 numara... Hep mini etek/şort/elbise... Sonra okul bitti; iş hayatı başladı. Önce saçlar uzadı; sonra hızma çıkarıldı. Sonra küpe delikleri kapandı. Kıyafetler değişti. Özgürlük parça parça kaybolup gitti.

11 yorum:

  1. hmmm bu ağaç ev sohbetleri çok güzel, hoşuma gidiyor, düşünmeye sevkediyor insanı. Fakat ben inatla özgürlüğün insanın içinde başladığını inanıyorum. Tamam çevrenin kısıtlamalarını inkar edemem ama o çevreyi de aslında seçen biziz, yaşam planımız, bu plana ulaşma yolumuz. Malesef, çok küçük yaşlarda alınan kararlarla yürüdüğümüz yollar var ve bu yolları "ah yanlış yaptım, en başa dönüp diğer sapağa sapsam" diye değiştiremiyoruz ama.. AMA: bence yürünen yolun güzelliklerine odaklanabiliriz, ya da yolu güzelleştirmek için bir türkü tutturabiliriz, ya da bulutlardan hayaller. Yani en kapana kısılmış anda bile, insanın elinde bir yaratıcılık var, pencere açabilmek kendine, yine senin elinde. Bu benim fikrim.. Ne zaman kapana kısılmış hissetsem, sorunun dışarda değil kendi içimde olabileceğini de hesaba katıyorum ve durduğum yerden birkaç adım yana kayıp bir daha bakıyorum, yeni bir bakış açısıyla.. İşe yarıyor genelde.
    İşe yaramadığı anlarda da, bunu "benim dışımda" kabul edip, fazla takılmamaya, normalleştirmeye çalışıyorum. zaten hiç bir şey kalıcı değil biliyorsun, sadece acılar değil neşeler de...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yürüyeceğimiz yolları o kadar erken yaşlarda seçmek zorunda olmak bile toplumun/sistemin dayattığı bir zorunluluk. Geri dönemediğimiz için yolun güzelliklerine odaklanmak eldeki en iyi seçenek. Yapacak başka pek bir şey yok. Ama işte tüm bunlar özgürlük değil ki! Bence özgürlük tam şu anda, olmak istediğim yerde, yapmak istediğim şeyi yapabilmek. Olmuyorsa özgürlükten bahsedemem ki. İçimde de dışımda da bulamıyorum özgürlüğü. Şuna göre, buna göre, daha zor durumda olana göre, köleliğe göre, çaresizliğe göre... değerlendirirsek kendimizi "Nispeten özgürüz" sonucuna ulaşabiliriz. Ama özgürlüğü göreceli bir kavrama dönüştürmek çok da mantıklı gelmiyor bana :( ben galiba biraz yaralıyım bu konuda. bu aralar sanırım bazı şeylere fazlaca hassasiyet gösteriyorum :(

      Sil
  2. Sizi gayet iyi anlıyor ve fikirlerinizi paylaşıyorum. Bence özgürlük konusunda yazdıklarınız olduğundan çok daha hafif kalmış. Eminim buna niceleri eklenebilir.
    Genel bir ifadeyle mahalle baskısı pek çok şeyi anlatıyor yine de. El alem ne der? Pek çoğumuzun "Ne derlerse desinler." deyip geçiştiremediğimiz ölçüde özgürlüğümüzü kısıtlıyor.
    Özetle daha kötüsü ya da iyisi olabilir ama özellikle yaşadığım bu ülkede özgür hissetmiyorum kendimi ben de, aynı sizin gibi.
    Bu konunun geçmişiniz ya da ruhsal durumunuzla bir ilgisi olduğuna inanmıyorum. Düşüncelerinden dolayı hapislerde hayatları çürüyen, özgürlükleri gasp edilen kişilerden bir çoğunun geçmişleri pırıl pırıl, saf, temiz, hümanist insanlar.
    Orwel'in 1984 kitabını çok önceden okumuştum. Elbette şimdi sahip olduğum tecrübe ve bilgi birikimi ile daha farklı sonuçlar çıkarabilirim. Orwel'in yıllarca önce yazdıkları ile hatırladığım kadarıyla demir perde ülkelerine atıf yapılıyordu. Oysa üstüne demokrasi kılıfı geçirilerek yaşatıyorlar kölelik sistemini.
    Özgürlük hayaliniz üzerine söylenecek bir lafım yok, bayıldım. Hani cennete inansam, çizdiğiniz manzara ancak orası için karşılığını bulabilir.
    Özgürlüğün sınırı başkasının özgürlüğünü kısıtlamaya başlandığı noktadan başlar derler.
    Bu bile özgürlüğün sınırlarla örülmüş bir kavram olduğunu ispatlar. Herkesin bu sınırları özgürce belirleme hakkı varsa özgürlük sizlere ömür:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bu cennet-cehennem kavramlarının da birileri tarafından özgürlükleri kısıtlamak için olur olmadık yerde kullanıldığını düşünüyorum. Ama dediğiniz gibi cennete inansam hayalimdeki gibi olmasını isterdim.

      Özgürlükleri fiziksel sınırlarla kısıtlanmış masum insanlar tarihimizden hiç silinmeyecek kara lekelerin altında eziliyor maalesef. Hele ki düşünce suçu diye bir suç icat edilmiş olmasına diyecek söz bulamıyorum. Çok derin ve uzun bir mevzu bu "özgürlük".

      Sil
  3. ay toplumsal herşeyi silip atarsak oluruz herhalde özgür yani. iş evlilik filan bunlar olmucak tabe :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok bence komple kafa yapımızı değiştirmek lazım. 2 kişiyle de özgür olunur da önce herkesin birey olmayı, diğerine saygı duymayı, sevmeyi, karşıdaki mutlu ise her şeyi olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmesi lazım bence. Toplumla değil de topluma rağmen özgür olmak zor ama denemek lazım yine de. Şimdi değil ama belki bir gün bulunur özgürlüğe giden bir yol :)

      Sil
  4. Bu konu öyle derin bir konu ki.. Saatlerce oturup konuşulabilir ve düşünceler paylaşılabilir. Ben uzatmak yerine size tamamen katıldığımı söylemek istiyorum yalnızca. Kaleminize sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de kısa yazmak istedim ama konu o kadar derin ki uzadıkça uzuyor :) ancak bu kadar kısa(?!) tutabildim. teşekkürler :)

      Sil
  5. Rüya hanım, çok güzel ifade etmişsiniz. Bence özgürlük bir ütopya, yok öyle bir şey. Birinin özgürlüğü bir başkasının özgürlüğü başladığı yerde biter demişsiniz. Haklısınız. Kimsenin özgürlüğü de başkasının özgürlüğünü kısıtlamamalı..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte! Sınırları çizilmiş bir özgürlük ne kadar özgürlük olabilir ki değil mi? İnsanlığın büyük kısmı için tam bir ütopya gerçekten özgürlük.

      Sil
  6. Mali İhtiyaçlarınıza Uygun Çok Çeşitli Krediler.

    İnternet üzerinden yasal krediler aramak zaman alıcı olabilir ve gereksinimlerinizi karşılayacak doğru krediyi bulmak genellikle zordur. Howard Financial, tüm dünyada çok çeşitli kredi seçenekleri sunar ve sizin için doğru krediyi sağlayabiliriz.

    Bireysel krediler, Ödeme günü kredileri, Ev kredileri, Borç konsolidasyon kredileri, Araç finansmanı, Kara listeye alınmış cep telefonu sözleşmeleri, İşletme kredileri mevcut.

    Danışmanlardan birinin iletişim kurmasını ve doğru krediyi bulmanıza yardım etmesini istiyorsanız, E-posta: Howardfinancialaid@yahoo.com

    Büyük miktarda bir kredi veya daha küçük bir nakit kredi arıyorsanız, her türlü krediyi sunuyoruz. Şimdi bizimle iletişime geçin ve size nasıl yardımcı olabileceğimizi görün. Her türlü kredi için bugün bize ulaşın.

    İletişim Postası: Howardfinancialaid@yahoo.com
    Whatsapp: 1 (573) 279-4038
    Şirket adresi: West ave, hawthorne, ca.

    En iyi dileklerimle.

    YanıtlaSil

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...