Pazartesi, Mayıs 16, 2022

Ağaç Ev Sohbetleri #143


Bu hafta Ağaç Ev Sohbetleri'nin konusu benden:

İkili ilişkilerde genel olarak daha çok seven misin, sevilen mi? Hangisiyken daha mutlusun?

Bu sorunun tek bir cevabı yok tabi ki :D Kişinin cevabı her bir ilişki için farklı olabilir. Örneğin kişi, A ile arkadaşlığında hep alttan alan, A'yı memnun eden - yani daha çok seven - kişi olurken; C ile arkadaşlığında ise asla taviz vermeyen, hep şımartılan, her istediği yapılan - yani daha çok sevilen - olabilir. Bir çocuk sevgisinden emin olduğu annesine her türlü kaprisi yaparken, ilgisini çekmeye çalıştığı babasına pervane olabilir. Tam tersi de mümkün tabi. 

Mr. Kaplan, iki kişinin aynı anda karşılıklı olarak aşık olmasının mümkün olmadığını söylüyor. Sanırım haklı. Her ilişkide bir çok seven var, bir de çok sevilip daha az karşılık veren. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim; Evrim'le biz bu rolleri dönüşümlü olarak paylaşıyoruz :)) İlk başta ben gözü kör aşıktım; her seferinde geç geldiği hâlde vazgeçmeden saatlerce gelmesini beklerdim. Şimdilerde ise Evrim beni mutlu etmek için alttan alan, istemese de birçok şeye ok diyen kişi oluyor genelde. Arya ile ilişkimizde de bu rolleri değişme hâli geçerli. Ne kadar verirsem, o kadar tepeme çıkıyor; ne kadar mesafe koyarsam, o kadar üstüme düşüyor. 

Kim daha çok seviyorsa kendini alttan alırken hatta kendinden ödün verirken buluyor bir şekilde. Çok sevilen zamanla şımarıyor galiba. Kendi ilişkilerimize ve çevremize baktıkça bir sürü örnek göreceğimize eminim.

Peki hangisiyken daha mutlu oluyorum? Ben sanırım zoru seviyorum. Kaçanı kovalamayı, yüz vermeyenin yüzünü görmeye çalışmayı, "Burdayım. Beni görmelisin!" demeyi seviyorum galiba :)) Evrim ikide birde - mesela en paspal ev halimle mutfakta yemek yaparken - beni çok beğendiğini söyleyince gıcık oluyorum. O zaman ortada bir "challenge" kalmıyor. Tırmalayacağım, kovalayıp elde edeceğim bir şey olmuyor. Bunu Evrim'e anlatmakta zorlanıyorum. "Daha ne istiyorsun? Seni her halinle seviyorum işte!" diyor.

Kadınlar zoru seviyor. Her halimle sevilmek istiyorum tabi ki ama çantada keklik olmak ya da sevdiğim adamın benim için çantada keklik olmasını istemiyorum. Nerde kaldı bu işin heyecanı? Beni her halimle seven Evrim, benden de aynı performansı bekliyor. Oysa ben birbirimiz için hazırlanmayı, birbirimizi şaşırtmayı, her gün - tamam en azından arada bir :) - birbirimizi yeniden tavlamak için çabalamamızı istiyorum. Yani öyle her daim açık açık çok sevilen olmanın uzun vadede pek bir heyecanı yok gibi bence :D 

Arkadaşlarımla olan ilişkilerime bakacak olursak; bazı arkadaşlarım ne istese yaparım ama bazılarıyla sadece ortak zevk aldığımız şeyleri yapmayı seviyorum. Bazıları için kendi hazır planımı anında bozarım, bazıları için bir dahaki sefere birlikte plan yapmayı teklif ederim. Yani bazılarında çok sevenim, bazılarında çok sevilen :))

Maalesef çok sevilenken bir miktar acımasız olabiliyor galiba insan ara ara. Çok sevensen de maruz kaldığın o acımasızlıkları yutup sevmeye devam ediyorsun. En azından bende durumlar böyle :D

Eee sizde nasıl?

Dipnot: Aslında bu soruyu sorarken dönüp içimize bakmayı, hangi ilişkimizde çok sevilen, hangisinde çok seven olduğumuzu fark etmeyi ve bizi çok sevene bizim çok sevdiğimizden beklediğimiz gibi davranmayı amaçlıyorum biraz :)

20 yorum:

  1. Kendini ne güzel analiz etmişsin. Sevmeyi ve sevilmeyi terazide eşitlemek pek mümkün olmuyor. Bir tarafın duygusu biraz daha ağır basabiliyor. Senin de bahsettiğin gibi bazen dengeler değişiebiliyor. Belli bir yaştan sonra da kaçma kovalamaca bitiyor. Dingin sularda yüzmek istiyor insan. Sanırım biz bu evrelerdeyiz. Emeğine sağlık Manxcat
    Sevgiler 🤗

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler :) Son yıllarda kendimi daha objektif olarak değerlendirebiliyorum rahatlıkla. Hatalarımdan, kusurlarımdan korkmuyorum. Kendimi saklamaya çalışmıyorum ve bu çok iyi geliyor. Diğer türlüsü çok yorucu. Bencilsem, bencilim diyebiliyorum; az seviyorsam az, çok seviyorsam çok seviyorum :) Her şey neyse öyle olmak, öyle davranmak büyük bir rahatlık veriyor :)

      Sil
  2. Bu hafta konunun sizden çıkması şaşırttı beni Mrs. Kedi:) Bu iş yine Deep'e kaldı diye düşünüyordum:) Tartışılmaya değer, güzel bir konu. Terazi metaforunu ben kullanacaktım, Yıldız Hanım benden önce davranmış:) Evet sevgi, bence de hassas bir denge olayı. Eski bakkal terazilerinde olduğu gibi iki tarafın oku birbirini öptüğü zaman değer karşılığını bulur. Taraflardan biri dengeyi bozduğu zaman aralarındaki sevgi bağları zarar görür. Genellikle kaçan kovalanır diye doğru olduğuna inandığım bir söz vardır ama fazla naz da aşık usandırır. İşte dengeyi tutturmak lâzım:))

    Aşk bozuk terazi:)) Sevdiğini bir kefeye koy, diğer kefeye ne koyarsan koy nafile, yerinden oynatamazsın:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Aşk bozuk terazi" benzetmenize bayıldım Mr. Kaplan :) Karşısına ne koyarsak koyalım yerinden oynatamayız gerçekten. Belki - bakın o da belki diyorum - bir tek zaman oynatabilir aşkı yerinden :)

      Kaçanın kovalanması biraz da egosal bir durum gibi geliyor bana: "Nasıl bana yar olmaz, nasıl beni sevmez? İlla ki beni sevmeli!" Sevilmeyince egosu yaralanıyor insan denen garip varlığın. Ama tabi kovalamak da bir yere kadar :))

      Sil
  3. Kim çok seviliyorsa zamanla şımarıyor bence de;) Çok güzel bir yazıydı:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler :) Çok sevsek de çok belli etmemek gerek belki de :D

      Sil
  4. "Oysa ben birbirimiz için hazırlanmayı, birbirimizi şaşırtmayı, her gün - tamam en azından arada bir :) - birbirimizi yeniden tavlamak için çabalamamızı istiyorum. Yani öyle her daim açık açık çok sevilen olmanın uzun vadede pek bir heyecanı yok gibi bence :D" düşününce şu kısma katıldım bende, evet dönüp içime bakmamış ya da bunu dile dökmemiştim ama bu benim, buna katılıyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence yalnız da değiliz :D
      Kim istemez ki arada bir tavlanmayı di mi ama :D

      Sil
  5. Yıldız ve Kaystros'un yazdıklarına katılıyorum. Hayatın baharında tüm bu oyunları bilmeden debelenme hali, yaş aldıkça daha sakinliyor ve harlanmış çeliğe su vermeyi ve dinginliği öğreniyor insan. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayat bitmeyen bir öğrenme yolculuğu Momentoscum :) Yaş aldıkça her şeyin kıymetini daha iyi anlıyor insan sanırım :) 30'a kadar öğrendiklerim 30'dan sonra öğrendiklerimin yarısı etmiyor :D

      Sil
  6. Eeee, gülü seven dikenine katlanır. Yani seven herşeyi sineye çeker, daha az sevilmeyi bile ;) Bu anlamda seven biraz saf akıllı ama dürüst kısım oluyor, sevilense biraz şımarık, nazlı, erkekse paşam kızsa premses :))) Sonra onlar da birini seviyor, hah tam o noktaya kendileri düşünce anlıyorlar neymiş sevmek. Yani bu böyle bir kuşaktan kuşağa "aydınlanma anı" gibi bir şey. Şanslıysak tabii. Şanssızsak kimseyi sevemeden mort.
    Biri tarafından sevilmektense, sevebilmek yetisine sahip olmak bence daha büyük şans. Ama bu yetiye sahip olabilmek için de adamakıllı bi sevilmiş olmamız, yani o şımarık nazlı tarafı da önceden oynayabilmiş, keyfini çıkartabilmiş olmamız gerekiyorinzi, Arya'yı tepene çıkarmaya devam yani :)))) Öyle sev ki, o da çok sevebilsin ileride....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın canım Ceren'im, gülü seven dikenine katlanıyor :) İnsan çok sevmedikçe çok sevilen olmanın kıymetini anlamıyor galiba. Ne zamanki çok seviyoruz ve dikenler sağımıza solumuza batıyor, o zaman dank ediyor bizi çok sevenlere yaptığımız şımarıklıklar :))

      Ben Evrim'e hep diyorum: Arya'yı öyle çok sevmeliyiz ki sevgiyi başka bir yerde aramaya gerek duymasın. Tüm çocuklar için geçerli bu tabi ki :)

      Sil
  7. Sevmek de sevilmek de ayrı keyifli duygular. Ama iş çocuklara gelince seven taraf olmak kaçınılmaz sanki. Bir biçimde onları seveceğimizi biliyorlar. Ve gayet güzel kullanıyorlar bu durum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan durup kendi çocukluğunu düşününce çok da kızamıyor zaten. Biz de benzer şeyler yapıyorduk ya da en azından yapmak için şansımızı zorluyorduk :)))

      Sil
  8. çok karmaşık bu konular yaaaa :) daha da kafam karıştı :)

    YanıtlaSil
  9. sevmek mantıklı olan yol...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlla ki ikisinden birini seçmek gerekiyorsa sevmek daha iyi bence de :) Ama hem sevip hem sevildiğimiz bir ilişkide daha çok seven olmak mı yoksa daha çok sevmek mi? Emin olamıyorum tam :D

      Sil
  10. Ne güzel açıklamışsın. Düşüncelerin de bunları ifade ediş şeklin de hoşuma gitti. Yazdıklarının hepsine katılıyorum.

    Ben sanırım daha çok sevenim. Bundan genel olarak memnunum. Hatta geçen hafta okuduğum Boyalı Peçe kitabında bu konuyla ilgili bir alıntı vardı. Şöyle diyordu: "Önemli olan sevmek, sevilmek değil. İnsan kendisini sevenlere minnet duymuyor; eğer o sevmiyorsa karşısındaki canını sıkıyor sadece."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alıntı doğru bir noktaya parmak basıyor. Sırf biri beni seviyor diye minnet duyamam, benim de sevmem gerek ki bir anlamı olsun. Her iki tarafın da sevdiği durumda ise daha çok sevilen olmak daha avantajlı gibi :D Ama o da bir süre sonra tek düzeliğe sebep oluyor.

      Sil

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...