*Reva'daki Dağların Kadını çaldı bu kez kapımı. Bu da onun hikayesi!
Öyle çok seviyordum ki onu... İlkokul beşteydim onu ilk kez gördüğümde. Çocuktum. Karşımdaki devasa adama bakakalmış kısa sürede ışığına pervane olmuştum. Sevilmeye açtım, tüm kendimi bilmezliğimle beni sevsin istiyordum. Kim bilir, içindeki sevme yetisi göz önüne alınınca sevmiştir belki de kendi çapında.
Yanında saatlerin nasıl geçtiğini anlamazdım. Öyle güzel anlatırdı ki... Hiç bitmeyen bir kitap gibiydi. Eh ben o zamanlardan vurgundum kitaplara. Oldum olası çok severdim kütüphaneye gitmeyi. Kendimi kaybederdim rafların arasında. Ne zaman kütüphaneye gitsem, çıkışta mutlaka yolu uzatır, onu görmeden eve dönmezdim. Elimde kütüphaneden aldığım kitaplar, aklımda deli hayaller... Bazen sevgilisi olurdu yanında. O günlerde güneş kaybolur, yağmur inerdi birden yeryüzüne. Anlatacaklarım boğazıma dizilir, hayallerim başka bahara kalırdı.
Lise yıllarıma geldiğimde hâlâ onu seviyordum. Boyumdan büyük laflar ediyordum. Ben büyüdüm, beni gör, beni sev demeye çalışıyordum. Görüyordu ama sevmiyordu. Kandırdım kendimi: Sevmese beni niye dinlesin? Benimle niye sohbet etsin? Niye şakalaşsın?.. Sonra bir gün - sanırım yeterince büyüdüğümü düşündüğü gün - değişti bir şeyler. O da seviyordu beni sonunda. Ya da ben yıllarca kendi kendime anlattığım masala ortak bulmuştum sonunda.
Üniversitedeki ilk yılım yollarda, şehirlerarası otobüslerde geçti. Bulduğum her fırsatta ona kaçtım. Onu sevdiğim gibi o eski, camlı sobasını da çok seviyordum. Alevleri izlemek, çıtırtıları dinlemek, karşısında uykuya dalmak... Bir oda, bir soba, bir aşk... Daha ne istersin deseler şaşırır "Daha ne isteyebilir ki insan?" derdim. Ama ona yetmiyordu. Saklamıyordu.
Hiç saklamadı gerçeği. Hiç gel dememişti, kal da demedi. Hatta bazen gitmem için bilerek kırıyordu sanki kalbimi. Ama ne zaman gidecek gibi olsam tuttu çekti en zayıf yanımdan. "Böyle sarılmak olmaz, elinin ucuyla! Elinin ayasıyla sarılacaksın. Elini göğsüme koyuyorsan, senin olduğumu hissettireceksin" dediği gün benim olabilir mi gerçekten diye bir anlığına delice sevindiğimi, içimde yanan ateşin yüzüme vurduğunu hatırlıyorum. Dedim ya çocuktum...
Zaman akıyordu ve ben büyüyordum. Hangisi daha çok acıtıyordu bilmiyorum. Sevilmediğimi bile bile sevmek mi, sevdiğine inanıyor rolü yapmak mı? Hangisi canıma tak dedi de arkamı dönüp son kez çıktım o kapıdan hatırlayamıyorum bugün.
Ben daha söylemeden anlamıştı.
- Bugün başka bakıyorsun bana. Gözlerinde beni ilk kez görmüş gibi bir şaşkınlık var. Oysa ki ilk kez görmüyorsun içimi. En başından beri biliyordun.
- Beni kandırdın demeyeceğim. Ne yaptıysam bilerek isteyerek yaptım. Beni sen kandırmadın. Ben kendi kendimi kandırıp geldim. Ama artık kandıramıyorum kendimi. Şimdi sıra sende. Sen kendini kandırmak zorunda kalacaksın. Belki şimdi değil ama bir gün anlayacaksın. Sandığının aksine sen henüz büyümemiş, hiç sevmemiş, hiç sevilmemiş, benden de sevgisiz kalmış küçük bir çocuksun hâlâ. Bir gün apansızın büyüyeceksin ve gündelik zevkler peşinde koşarken kocaman bir hayatı harcayıp bitirdiğini göreceksin. Umarım o günden sağ çıkabilirsin. Hoşçakal...
Son görüşmemiz bu oldu demek isterdim. Değildi.
Yolda karşılaştık yıllar sonra. O hâlâ yalnız ve sevgisizdi. Bense öylesine çok seviliyordum ki yılların acısını çıkarırcasına... Gözümden, yüzümden, saçımdan, başımdan hatta inanır mısınız bilmem ama tırnağımdan bile sevgi fışkırıyordu. Önce anlayamadı. Onu gördüğüm için sandı o hâlimi.Bir an yıllar öncesine döndük, ben yine ışığına pervane olacağım sandı ama gerçeği anlaması uzun sürmedi. Belki de ilk kez yenildiğini hissetti. Düştü. Kalkmaya çalıştı. Çalıştıkça daha da düştü. Farkına varmasını izlemek acı vericiydi. İkimizin de o acıya ihtiyacı yoktu oysa. Ne ben zafer kazanmış gibi hissettim, ne o pişmanlığından bir şey elde edebildi. Ortada koca bir geçmiş ve ikimiz için hiç var olmamış bir gelecek vardı. Herkes kendine reva olanı seçmişti yıllar önce. Bundan sonrası iki ayrı kitapta devam edecek ve bir daha asla kesişmeyecek iki farklı hikayeydi.
Dedim ya çocuktum...
Müthişti! Başka sözüm yoktur. Yazının gücünden uzak durabilir, dışından içindekilere bakabilirsem iki kelam edebilirim, ama... bunu da yapmayacağım. Şu anın bendeki tadının, saflığının üzerine başkaca ve bilmişçe bir tat istemem, ve o bilmişin kelimeleri ile şu güzelliği değersizleştirmesine asla izin vermem. Görüldüğü üzere vermedim:)
YanıtlaSilŞahanesin! :)
Çok teşekkürler Sevgili Buraneros 🥰 Bazen içinden taşıyor insanın bazı hikayeler. Tam o an yazınca hikaye güzel oluyor sanırım :) İçinden nasıl geliyorsa öyle kelam edebilirsin, her daim açık yazılarım sana :)
SilÖncekinin devamı olmuş. Çok güzeldi, son pişmanlık fayda etmez. İnsanlar bir şeyi kaybedince ancak kıymetini anlıyor. Hep yaz sen. :)
YanıtlaSilEvet yorum spam.a düşmüş. Bloggeron ayarları iyice zıvanadan çıktı galiba. Hep yazabilmeyi ben de çok istiyorum :)
Silkıza da adama da üzüldüm :) frida yı anımsattı biraz :)
YanıtlaSilAaa hiç aklıma gelmemişti ama benziyor galiba biraz :)
SilBayıldım :)
YanıtlaSil🥰🤗🥰😊
SilHikayedeki siz misiniz veya başka biri mi olay kurgu mu gerçek mi bilemiyorum ama çok etkileyiciydi.
YanıtlaSilİnsan yazarken ister istemez kendinden, yaşadıklarından, duyduklarından, okuduklarından etkileniyor. Hani derler ya "Her şakada bir gerçeklik payı vardır", hikayeler için de geçerli bence :) çok teşekkürler :)
SilMerhabalar.
YanıtlaSilHikayeler güzeldir. Kurgu da olsa, her hikayenin bir gerçeklik payı vardır. Her hikaye aslında yaşanmış hayattan uyarlanan bir kesittir.
Kurgusuyla, üslubuyla ve kişileriyle İnsanı etkileyen ve farklı alemlere taşıyan çok güzel bir hikayeydi. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Bugün özel bir gündür. Anneler Günü'dür. Bu vesileyle tüm annelerimizin Anneler Günü'nü kutlar, annelerimizin o mübarek ellerini öperim.
Selam ve saygılarımla.
Çok teşekkürler güzel yorumunuz ve anneler günü kutlamanız için :) Selamlar, sevgiler...
Silİlk bölümü okumadan eksik kalıyor bazı şeyler. Dahası var mı bilmiyorum ama böylesi de güzel bir finali olabilir öykünün:)
YanıtlaSilÖnce ilk bölümü okumak gerek sizin de dediğiniz gibi Mr. Kaplan :) Bu öykünün ortak sayılabilecek tek finali son paragrafta gizli aslında.
Sil"Herkes kendine reva olanı seçmişti yıllar önce. Bundan sonrası iki ayrı kitapta devam edecek ve bir daha asla kesişmeyecek iki farklı hikayeydi."
O küçük kız büyümüş ama adam bir türlü büyüyememiş, sevmeyi öğrenememiş. Yolları çoktan ayrılmış. Bence iyi ki de öyle olmuş. İyi ki tüm kalbiyle seven o küçük kız, tüm kalbiyle onu sevecek birini hak ettiğini çok geç olmadan anlamış :)
Ben de yorum yazmıştım, gelmedi mi acaba. :)
YanıtlaSilHemen bakayım muhtemelen spam.a düşmüştür. Son günlerde hep böyle oluyor maalesef. Düzeltir yayınlarım :)
SilBugünkü yazından buraya sıçradım, okumuştum yazıyı ama yorum yazmamışım demek ki... bu sefer buraya yazmak istedim. İnsan hayatının geçtiği her safha, kendine katacağı kimilerini de bırakıp vedalaşacağı şeylerle yüzleşme, öğrenme ve olmadıysa tekrar öğrenme üzerine kurulu. Ne mutlu bizim küçük kızımıza, emin adımlarla kendini oluşturmaktan asla vazgeçmemiş. <3
YanıtlaSilAttığımız her adım, yaptığımız her tercih bizi biz yapan şeyler. Her an öğrenip evriliyoruz. Böyle olmasa ilerleyemezdi insanoğlu :)
Sil