Salı, Mayıs 03, 2022

Reva*

Ne çok severdi şu sobayı... Ufacık camından içinde yanan alevleri izlemeyi... Beni susturup çıtırtılarını dinlemeyi... Ne evdi istediği, ne mal ne mülk... Sevilmekti tek derdi. Biliyordum ama... O zamanlar bilmediğim şey, benim sevmeyi hiç öğrenememiş olduğumdu.

Sevmiyordum. Sevemiyordum. Çünkü bilmiyordum. Onun beni sevmesini de anlayamamıştım o zaman. Yokluktan diyordum, ilgisizlikten, kimse onu umursamadığı için... Denize düşen yılana sarılıyor işte! Oysa seviyordu beni gerçekten. Yıllar sonra anladım ki beni gerçekten seven tek kadın oydu ama ben görmekte çok geç kaldım.

Şimdi şu sobanın karşısında hatırladığım her an hem mutlulukla dolduruyor kalbimi hem de sonsuz bir acı saplanıyor benliğimin derinliklerine. Hayatın en güzel hediyesi tam şuracıkta, şu sobanın önünde, üstüne 2-3 gül yaprağı serptiğim yer yatağının üstünde kollarımın arasındaydı ve sonsuza dek de kalabilirdi. Ama ben bilmiyordum. Küçük hesaplar peşindeydim, kısa günlerin kârını hesaplamakla o kadar meşguldüm ki... Bir de ne yalan söyleyeyim gitmez sanıyordum.  Onu sevmediğimi görmüyor, onu aldattığımı bile bile paçamdan ayrılmıyor diyordum kendi kendime. 

Bazı zamanlar gitsin istiyordum. Çünkü öyle garip bakıyordu ki yüzüme, gözlerimin içine... İçimi görüyor sanıyordum. Gidecek gibi olduğunda ise tutup çekiyordum kendime. Elini ürkekçe yanağıma koyduğunda sıcaklığını hissediyordum. "Böyle sarılmak olmaz, elinin ucuyla! Elinin ayasıyla sarılacaksın. Elini göğsüme koyuyorsan, senin olduğumu hissettireceksin" dediğimde nasıl da utanmıştı... Gülmüştüm o haline. 

Ne çok gülmüştüm onunla... Cıvıl cıvıl anlattıklarına, toyluğuna, tüm beceriksizliğiyle kuyruğunu dik tutup beni cezbetmeye çalışmasına... Hiç uçurtma uçurmadığını söyleyince kalkıp kocaman bembeyaz bir uçurtma yapmıştım ona. Hiç uçuramadık. Ama o uçup gitti ellerimden üzerine gölge düşmüş beyaz bir uçurtma gibi. 

Nasıl tutkuyla bağlıydı kitaplara ve yemeklere... Her gelişinde başka bir kitap olurdu elinde. Bir hevesle anlatırdı ki dinlememek ne mümkün. Öyle oburdu ki kitapları sevdiği kadar yemeyi de seviyordu. Hayatta yediğim en lezzetli şey şu sobada yaptığımız etlerdi galiba... Ellerimiz yana yana, her yerimizden yağlar damlarken kahkahalar atardık. Bir oda, bir soba, bir yatak... Tüm dünya bu kadar deseler yeterdi belki de. Ama bilemedim. Bilemedim işte. Hani hayatta bir kez ele geçen fırsatlar vardır ya bir kez kaçtı mı ne yapsan fayda etmez...


Senden sonra hiç yaşamadım
Yıllar geçti anlayamadım
Hiçbir şeyde senin tadını
Aradım çok çok bulamadım
Bitsin çilem dayanamadım
Sensizliğe alışamadım
Bu hikaye bitti bitecek
Daha ben mutlu olamadım

O yerlerde yaşamak
Her şeyi senle paylaşmak
Ne zor böyle sensiz olmak
Unuttum artık adını
Sen dağların kadını
Söyle bunlar bana reva mı ?

... 

*Öyküyü Kıraç'ın "Sen Dağların Kadını" şarkısının verdiği ilhamla yazdım. Dün Pal Nostalji dinlerken sıradaki şarkı benim olsun demiştim içimden. Benimmiş gerçekten. Dünden beri dinliyorum :)

18 yorum:

  1. Merhabalar.
    Hiçbir insan yoktur ki, kaçırdığı fırsatları olmasın.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba! Kaçan balık büyük olurmuş :)
      Selamlar, saygılar...

      Sil
  2. Öyle güzel öyle sıcak bir hikâyeydi ki:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler :) Yazarken benim de içim ısındı :)

      Sil
  3. Çok güzel insan yanındayken değerini bilmez sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Demek ki bazen kaybetmek de lazım hayatta. İnsan kaybedince büyüyüyor sanırım.

      Sil
  4. Ne akıcı ne kadar sürükleyiciydi,kalemine sağlık.
    Şu cümleyi de ayrı sevdim:
    "Böyle sarılmak olmaz, elinin ucuyla! Elinin ayasıyla sarılacaksın. Elini göğsüme koyuyorsan, senin olduğumu hissettireceksin"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler :) O söz gerçekten söylenmiş bir söz. El sıkışması ya da sarılma şekli çok şey anlatır karşımızdakinin samimiyeti hakkında. Ama insan görmezden gelmeyi seçer çoğu zaman.

      Sil
  5. Hayat Hanımla Hayati Bey geldi aklıma. Öykülere yeniden dönüşünüz için bir işaret fişeği olsun bu öykünüz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun zamandır öyküler uğramıyordu zihnime Mr. Kaplan. Umarım devamı gelir :)

      Sil
  6. Bir solukta okudum, geçmişten bir aile büyüğü hakkında olduğunu düşündüm. Meğer ilham perisi gelmiş, güzellikler getirmiş. :).

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçmişten kulağıma fısıldanan bir pişmanlık hikayesi belki de :) Çok teşekkürler :)

      Sil
  7. İlham almak ve "Şarkı benimmiş gerçekten" diye düşünmek ne kadar hoş, ne ince bir hareket. Gülümsetti, iyi geldi. Kalemine, duygularına sağlık sevgili Rüya.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler :) Bazen denk geliyor böyle bazı şarkılar. O an birileri benim için söylüyor gibi hissediyorum ve iyi geliyor böyle düşünmek. Gerçek olup olmaması çok önemli değil iyi geldiği sürece sanırım :)

      Sil
  8. yemek ve kitap, eveeet :) bayramda aklına hikaye yazmak geldi yaniiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlham bu! Nerde, ne zaman geleceği belli olmuyor :))

      Sil
  9. Öykülerinin bir ruhu var ve ben okurken bu ruhu hissetmeyi seviyorum. Kalemine sağlık, çok içtendi. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler 🥰 Ben de yazarken taa içimde hissediyorum :)

      Sil

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...