Çarşamba, Eylül 04, 2019

Ben Sana Değil

Her cumartesi olduğu gibi yine aynı saatte radyonun başına geçip beklemeye başladı Sevda. Haftalardır takip ettiği piyes çok heyecanlı bir noktada kalmıştı. Yayın saati yaklaştıkça heyecanı da artıyordu Sevda'nın. Çok geçmeden bir kadın sesi duyuldu radyodan. Kenan Kayalı'nın geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle bu haftaki kaydın gerçekleştirilemediğini ve bu sebeple tiyatro yayınının bu haftalık yapılamayacağını söylüyordu. Sevda çok üzüldü. Bu piyes renksiz hayatına renk olmuş, haftada bir gün de olsa o hayattan çıkıp başka dünyalara gitmesine vesile olmuştu.

Cumartesiyi takip eden günler Sevda için çok sıkıcı, çok boş geçti. Belki de hayatında ilk kez geçen her dakikanın, hatta her saniyenin hesabını yaptı. Geceleri herkes uyuduktan sonra Çiftler Artistik Buz Pateni Turnuvalarını* izledi. Gündüzleri biraz curling*, biraz bocce*. Bir hafta geçip radyo tiyatrosunun saati geldiğinde yine aynı kadının sesi duyuldu. Bu kez Kenan Kayalı'nın rahatsızlığının devam ettiğini ancak radyoları başında bekleyen tiyatroseverleri üzmemek adına Kenan Bey'in yokluğunda Devran Ada'nın seslendirme yaptığını anlattı aynı ses.  Sevda yine heyecanla dinlemeye başladı piyesi. Sıra Kenan Kayalı'nın karakteri olan Ali Bey'e gelince Sevda hiç beklemediği bir hayal kırıklığı yaşadı. Sorun Devran Ada'da değildi. Devran Bey'in oldukça tok bir sesi ve kusursuz bir tonlaması vardı. Ama işte, eksikti hatta yanlıştı bir şeyler. Büyük bir hevesle beklediği piyesten hiç haz almıyordu. Keramet başından beri Kenan Kayalı'da mıydı acaba? Onun yokluğunda piyes çok sıradanlaşmış, hiç heyecanı kalmamıştı. Program sona erdiğinde neredeyse rahatladığını hissetti. İlerleyen günlerde sık sık Kenan Kayalı'yı düşünürken buldu kendini. O güne dek Kenan Bey'in varlığının kendi için ne kadar anlamlı olduğunu fark etmemiş olmasına rağmen yokluğunun bir anda müthiş bir boşluk yaratması*** şaşırtmıştı Sevda'yı. Hiç tanımıyordu aslında Kenan Bey'i. Sadece radyonun başında oturduğunda piyes için seslendirme yaparken canlandırıyordu onu zihninde. Kenan Bey, özel dikim takım elbisesinin içinde son derece vakur tavırlarıyla repliklerini okuyor, kayıt sona erince bej rengi trençkotunu giyip kendisine çok yakışan şapkasını da alarak stüdyodan ayrılıyordu. Nedense hep trençkotu ve fötr şapkasıyla hayal ediyordu Kenan Bey'i, Sevda. Belki de seslendirdiği Ali Bey karakterinin bir "İstanbul Beyefendisi" olması yüzünden öyleydi.

İlerleyen haftalarda durumda pek bir değişiklik olmadı. Kenan Bey'in rahatsızlığı devam ettiği için seslendirmeleri Devran Ada yapıyor ve bu sayede piyes her hafta olağan saatinde yayınlanıyordu. Ama artık Sevda için, hafta boyunca açılmasını heyecanla beklediği başka dünyalara giden bir kapı olmaktan ziyade umutsuz bir bekleyişin ve hayal kırıklığının kaynağı haline gelmişti. Sonunda bir aydır Kenan Kayalı olmadan yayınlanan piyesin 3 bölüm sonra biteceği duyuruldu. Bu üç haftalık süreçte seslendirmeleri yine Devran Ada yapacaktı. Sevda bu duruma zaten alıştığını düşünürken piyesin bitiyor olmasının verdiği hüzünden midir bilinmez anlık bir kararla radyoyu arayıp neden hiç olmazsa son 3 bölüm için Kenan Bey'in iyileşmesini beklemediklerini sormaya karar verdi. Radyonun telefonunu sesinden çok genç olduğu anlaşılan bir kız açtı. Sevda radyo tiyatrosuyla ilgili kiminle görüşebileceğini sordu, kız onu biraz beklettikten sonra isminin Ahmet olduğunu söylediği birine aktardı. Sevda o kısacık bekleme süresinde neredeyse vazgeçip telefonu kapatacaktı ki ahizeden "Merhaba, ben Ahmet Keskin. Nasıl yardımcı olabilirim size?" cümleleri duyuldu.

- Merhaba. Ben Sevda Altay. Radyonuzda yayınlanan haftalık piyes ile ilgili aramıştım. Kenan Bey'in rahatsızlığı sebebiyle geçici olarak Devran Bey seslendirme yapacak diye açıklama yapmıştınız ama az önce piyesin 3 bölüm sonra biteceği ve kalan bölümlerde de Kenan Bey yerine Devran Bey'in seslendirme yapacağı duyuruldu. Hiç olmazsa son 3 bölüm için Kenan Bey'in iyileşmesini bekleyemez misiniz acaba?

- Sevda Hanım, öncelikle böylesine ilgili bir dinleyici olduğunuz için sizi tebrik ederim ve ilginiz için de çok teşekkürler. Sorunuza gelince, üzülerek söylemek zorundayım ki Kenan Bey'in tekrar seslendirme yapabileceğini sanmıyorum. Bu sebeple piyesimizi takip eden dinleyicilerimizi yarı yolda bırakmamak ve hayal kırıklığına uğratmamak adına piyesimizi bu şekilde sonlandırma kararı aldık.

- Kenan Bey bir daha seslendirme yapamayacak mı? Ama neden?

- Aslında bu Kenan Bey'in özel hayatına dair bir bilgi. Bunu sizinle paylaşmam doğru olur mu pek bilemiyorum ama... Düşününce bu koşullar altında size anlatmam daha iyi olacak sanırım. Nasılsa eninde sonunda gazetelerden duyacaksınız. Kenan Bey pek elim bir hastalığa yakalanmış. Doktorlar fark ettiklerinde her şey için çok geç kalınmış. Kenan Bey şu an evinde istirahat ediyor. Maalesef doktorlar yapılabilecek başka bir şeyin kalmadığını söylüyorlar.

-  Ama anlayamıyorum... Kenan Bey... 

Sevda sözlerine devam edemedi. Göz yaşları yanaklarından süzülürken boğazı düğümlenmiş sesi çıkmaz olmuştu. Ahmet Bey durumu anlayınca:

- Sevda Hanım, anladığım kadarıyla Kenan Bey'e karşı derin bir sevgi ve hayranlık besliyorsunuz. Dilerseniz kendisini Balat'taki evinde ziyaret edebilirsiniz. Kapısı dostlarına ve sevenlerine her zaman açıktır. Adresi size yazdırabilirim.

Bundan sonra olanları Sevda hep sisli bir hayal gibi hatırlayacaktı. Adresi yazan eller, giyinip hazırlanan beden, onu sokaklara çıkaran ayaklar onun değildi sanki. Neden sonra hiç düşünmeden elindeki kağıtta yazılı olan adrese geldiğini fark etti. Apartman kapısı açıktı. Merdivenleri tırmandı. Kapının önünde durdu. Dakikalarca bekledi. Sonunda  kapıyı çalmadan sessizce geldiği gibi geri döndü. İçeride ölüm döşeğinde yatan adamı tanımıyordu Sevda. Hiç tanımadığı birini son kez görebilmek için görmeden sesine, hayaline aşık olduğu adamı öldürmeyi göze alamadı. Zaten Sevda, Kenan Kayalı'ya değil, başka hayatların mümkün olmasına aşık olmuştu. Kenan'a değil ama Kenan'ın hayatının içinden geçen yollara, postersiz duvarlara, yağmurlu sokaklara aşık olmuştu. Kenan Bey yatağında gerçek sevenleriyle huzur içinde ölebilirdi ama Sevda'nın aşkı ölmeyecekti. 


Yaşlı Amcalar - Ve Ben

*Taha ve Edischar'ın #Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğinin ilk sohbet konusu olan "Televizyon izliyor musunuz?" sorusunu okuyunca aklıma gelen ilk şey küçükken evdeki herkes uyurken ananemle birlikte izlediğim Çiftler Artistik Buz Pateni turnavaları geldi. Şöyle bir düşününce, aklıma curling ve bocce sporlarından televizyonda gördüğümde haberdar olduğumu hatırladım. Sonrası zincirleme reaksiyon :D Bir yerde tv.den radyoya, ordan da radyo tiyatrosuna gitti zihnim. Sonuç bu öykü oldu :)

Edit: TV sorusunun cevabına gelince, eskiden izliyordum tv.  Buz pateni, curling, bocce... TRT 3 ve benzeri spor kanalları en sevdiklerimdi. Lisede Cnbc-e bağımlısıydım :D şimdilerde ise sadece Netflix ve filmm sitelerini takip ediyorum. Sıfır TV. Televizyon izlemek yerine yazmak, okumak, sohbet etmek daha cazip geliyor artık. 


**Daha önce hiç radyo tiyatrosu dinlemeyenler ya da halihazırda dinleyip sevenler için Kayıp Rıhtım sitesinde çok güzel bir paylaşım var :) Ama uyarmadı demeyin, teknolojiye alışık olan yeni nesile pek cazip gelmeyebilir bu radyo tiyatrosu mevzusu. Ses var, görüntü yok, sıkıcı gelebilir. 

***Sabahattin Ali'nin şu satırlarına bir göndermedir.
"Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti..."

25 yorum:

  1. �������� inanılmaz lezzette bir yazıydı, bravo. Ben de o kuşağın çocuğuyum, radyo içinden bizim hayal dunyamıza uzanan öyle güzel zamanlardı ki, görmediğin ama sesinden o kişiye yakıştırdığın heybet, ömür boyu sürecek gizli bir hayranlıkla bağlı kalabilirdi.
    Her satırdaki detayı ince düşünülmüş, gönderme yaptığın S.Ali ile boy ölçüşecek kadar güçlü kelime çalışmalarıyla anlatımın takdire şayandı.
    Tebrik ediyorum. 🤗😊

    Not: yazıların arka planında blog formatı olan yerleşik kitap deseni, okumayı zorlaştıriyor. Aman buna bir çare ! Arka plan düz olsun 🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, ben telefondan girince çok zorlanıyorum. Genç arkadaşlarıma burdan sesleneyim, bir el atıverin benim şu blogun temasına :) böyle yine kitaplı olsun ama şu yazının arkasında gözükmesin. Var mıdır bunu çaresi?

      Sil
    2. Okunuşa daldım, bu güzel yorum için teşekkür etmeyi unutuyordum neredeyse. Çok teşekkürler :)

      Sil
    3. Manxcat tema konusunda yardımcı olmayı çok isterim :) iletişim kutusundan bana ulaşabilirsin, güzel bir arkaplan bulalım sana

      Sil
  2. Bu öykü çok güzeldi. Okurken o hissi çok güzel verdiniz. Ağaç Ev Sohbetlerinde sizi okumak çok güzel olur. Şarkı için de çok teşekkürler. Çok iyi bir yazarsınız Rüya Hanım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Henüz değil ama bir gün iyi bir yazar olacağım umudunu taşıyorum ben de. erken gelen bu iltifat için çok teşekkürler :) sohbetleri de ilgiyle takip ediyorm :)

      Sil
  3. Aman Allah'ım kitap gibi.. Kitap gibi yazmışsınız. O kadar beğendim ki. Radyo tiyatrosu hep aklımdaydı şimdi linki tıkladım, hayatıma katabilirim radyo tiyatrosunu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben Agatha Christie'yi çok severim, daha önce de bahsetmiştim. Hercule Poirot'u böyle tiyatro şeklinde dinlemek inanılmaz bir keyif verdi bana. tema için yazacağım iletişimden :)

      Sil
  4. Öykü güzel düşünülmüştü. Gerçcekten de eskiyi düşününce radyo tiyatrosu programı ilk aklıma gelenlerden biri. Efekt'in ne olduğunu bilmediğim zamanlarda sunucunun "Efekt: Ertuğrul İmer, Korkmaz Çakar" deyişi yıllar geçse de hala kulaklarımda.
    Sabahattin Ali'nin sözü de müthiş anlamlar barındırıyor. Gece yarısı artistik buz pateni yarışmalarını da hatırlıyorum.
    Bir de tv izliyor musunuz? sorusuna vereceğiniz cevabı aradı gözlerim. Thx:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskiden izliyordum tv :) buz pateni, curling, bocce... TRT 3 ve benzeri spor kanalları en sevdiklerimdi. Lisede Cnbc-e bağımlısıydım :D şimdilerde ise sadece Netflix ve filmm sitelerini takip ediyorum. Sıfır TV. Televizyon izlemek yerine yazmak, okumak, sohbet etmek daha cazip geliyor artık :)

      Sil
    2. Yazıyı hemen güncelleyip cevabımı ekledim. Hatırlattığınız için çok teşekkürler :)

      Sil
    3. İki buçuk yıldan sonra gelen bir yorum Mrs. Kedi:)) Emin olmamakla birlikte yazınızdan sonra eşime radyo tiyatrosundan bahsetmiştim. O gün bu gündür, kulaklığında radyo tiyatrosu, mutfakta iş yaparken radyo tiyatrosu. Gerçekten seslendirmeler efektler çok başarılı.

      Sil
    4. Bizim de Evrim'le vazgeçilmezlerimizden oldu radyo tiyatrosu Mr. Kaplan :) Genelde kahvaltıda dinliyoruz birlikte :)

      Sil
  5. Ah hikayelendirme çok başarılı. Onca şeyi okuttuğuna göre bana çok iyi yani :) Buz pateni filan deyince ben de anımsadım o yılları :) Televizyon şovunu o yıllarda yaptı ve artık bir köşeye çekilmeli bence :) Ama Trt 2 başka. Onun yeri başımın üstünde :) Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. TRT 2 kültür sanat kanalıydı değil mi? Belgeseller, Türk sanat müziği programları... Aklıma bir sürü güzel program geldi geldi ama TRT 2'de mi izliyorduk tam emin olamadım :)

      Sil
  6. güzeldi. bu da bir hayal kurgu değil mi. nette gördümdü radyo tiyatroları ve sesli kitaplar çok güzel ya. dinledim bikaç tane :) curling bocce eurosport da var :) sen öykü yazmayı seviyon. sanırım kendi yaşamından ve tanık olduklarından kurguluyoon ne güzel yaz işte bırakma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bu öyküler bana evrenden bir yerden geliyor :) böyle bir başlayınca yazıyorum gidiyor. yazarken ben de merak ediyorum sonu nereye gidecek. bazen tek seferde gelmiyor sonu, o zaman çok zor oluyor beklemesi :D

      Sil
  7. Radyo tiyatrosu en bayıldığımız kuşaktı; dinlerken gözler kapalı, film izler gibi görüyorduk:) Öykün süper, komik bir şey ekliyorum şuraya, ama aramızda kalsın:).

    Şehirde televiyon yayını daha başlamamış, tek tük evde televizyon var ve Rus kanalları izleniyor, o da güzel havalarda. Biz garipler mahallesindeyiz henüz... lambalı bir Philips radyo var evde, her derde deva, ben ilkokul 1'de falanım. Maç dinlerken onun istasyon adlarının yazılı olduğu arama kısmında görüntü çıkacak diye umuyordum hep ama iyilik perileri hep kazık attı bana, oysa çatıda anteni de vardı radyonun:)

    YanıtlaSil
  8. Çok güzeldi. Samimi ve buruk tat bırakan bir öyküydü. İnsanın hiç tanımadığı birinin hayatına böyle dokunabilmesi ne güzel. Kalemine sağlık, ilgiyle okudum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler :) Görmeden de seviyor insan işte :)

      Sil
  9. aah maziii, hatırladım yazını :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen hatırlatıyor eski yazılar kendilerini bana :)

      Sil
  10. Genelde çalışırken telefondan okumaya çalışıyorum ve zorlanıyorum ben de:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Telefondan zor oluyor ama yine de her an el altında olan, ulaşması en kolay olan şey telefon gibi şimdilik :)

      Sil

Mutluluk Veren Küçük Şeylere Devam

Her Güne Üç Güzel Şey blogunu severek takip ediyorum. Bu serinin ilham kaynaklarından biri o blog olabilir :) Bugünkü küçük mutluluk kaynakl...